KARTAL'IN DENİZİ
31/08/2025 18.40 Kartal Sahil,
Çayım,türküm yanımda,denizin sesi kulağımda,hırçınlık yapan dalgalar kafamın içinde.Nöronlardan kopup kortekse vurdukca hüzne dönüşüp kalbime iniyorlar.Eylül geliyor küreklerini baheste çekip mehtabı uyandırmadan.Gecelerin evleri dolduran sıcakları gitti,sabahları titreten soğuklar başladı yavaştan.
Eylül geliyor,eski Eylüller gibi,ferahlığı/soğukluyuğla,dökülen yapraklarıyla.Hassas kalplerde zor sezilen kırıklığıyla,gözlerde dalgınlıkla,işten soğutarak.
"Kartal'ın denizini seveyim..." diye geldim buraya.Salacak'la kıyaslamak gibi bir derdim yok sadece sevmek istiyorum.Başkasının çocuğunu zoraki sevmek gibi değil,belki kızımı sever gibi de sevemeyeceğim ama,sevmek istiyorum.Kalbimin soğuk bakışını biraz zorlamak,azıcıkta olsa sıcaklık duymak istiyorum burayı.Aklın sevme duygusundaki dahilliğini kabul etmeyerek aklımla sevmek istiyorum.Sadece pazarlık üzerine kurulu aklın işlevini duygusal bir alana çekmeye çabalayacağım.Sevme ve imanda akıl dahilliği azdır/az olmalı.Akıl,mücerret olana,kâr ve zarar haline bakar,akılla iman akılla inkârı getirir.Ben böyle gördüm,böyle inanırım.Akıl,böler,parçalar,ufalar ve her birimleştirdiğinde imana ters yorumlar çıkarır.Bir tek deli kâfir göremezsiniz.Bir tek deli mümin de göremezsiniz fakat,mümin kalbi imana dahil değilse bir adım ötesi inkârdır.
Kartal'ın demizini sevmeye geldim,yatıya kalmış gemileri,taa uzaktaki puslu dağları/denizin ötesini seyrettim.Balıkcılarla iki laf ettim.Birisi "Emmi,çay,Mahzuni,cıgara...keyf ehlisin!" dedi."Hepsi bu" dedim "ötesi yok keyfimin.30 yıl Üsküdar'da yaşadıktan sonra buraya düştüm,alıştırmam lazım kendimi buraya."
Gazze'de bu gün kaç çocuk açlıktan öldü,kaç uçak topraklarımızdan akan yakıtla kalkıp kaç insanı şehid etti,ne kadar şiddetle kınadık İsrail'i,düşünmedim bile."dostum tramp" Filistin ekibine birLEŞmiş milletler toplantısına katılması için vize vermemiş-onu da düşünmedim.D.Türkistan katili şi cinping'le sıkışan eline zulüm bulaşmış mıdır aklıma bile getirmedim."Dünya" elbette "beşten büyüktür." amma İsrail'de dünyadan büyüktür" diye de yormadın aklımı.
Türküler dinledim,denizi dinledim,güneşin batışını izledim.Denizin gittikce sertleşen haline anlam veremiyorum,rüzgâr aynı,büyük gemi geçmiyor,sen niye sertleşerek vuruyorsun kıyıya ey deniz?Karşıların pusu,adaların karanlığı artıyor,benim karanlığım hep aynı-göz gözü görüyor,gözüm harici görmüyor.İnsan bir mağarasız inzivaya çekilebiliyor;bir deniz kenarında,bir uçsuz-bucaksız ovada,bir dağ başında.İnziva insanın içinde galiba;kalabalık bir ortamda tek başına çok oldum,tek başına olan da gördüm.Tek başınayken bir çok ağızla konuşan,bir çok kulağa seslenen,bir çok göze görünüp-gözle gören hem gördüm,hem oldum.
Kartal'ın denizine geldim,Salih'i,Sabahattin'i,Nihan'ı getirdim yanımda,mesela.Süleyman'ın fotoğrafından çocukluğumu çekip aldım O'nu getirdim.Ömer'in fotoğrafından "YeniYol"da yürüyen silüetleri çağırdım,bir İranlı kızın dalgın ve üzerine şiirler yazdığım bakışlarını gözlerime giydirdim,bir ihtiyar kadının tertemiz toprağa benzeyen çehresini yüzüme yapıştırdım...Ve bu kalabalıkla tekleşip Kartal'ın deniz kıyısında inzivaya girdim.Mahzuni'nin dediği gibi "Bunca yükü yıllar yılı kalbimde" taşıyarak hep bir inziva halinde oldum gibi.
Güneş batıyor/ihtiyarladı,ağırdan alıyor burdan ayrılmayı.İnsan gibi güneş,sabahları önce yavaş yavaş yükseliyor/emekliyor.Öğlene doğru hızlanıp tepeye çıkıyor,tepeden hızla inmeye başlıyor.Ve,batış anı ihtiyarlığa/yorgunluğa denk geliyor herhalde-yavaşlıyor,yinede batıyor.Doğuyor,yaşıyor,ölüyor.İnsan insana kötülüklerin çoğunu gğneşin şehadetinde yapıyor.İnsanın karanlığı güneşin aydınlığında ortaya çıkıyor ve güneş bunları görüyor.Belki,bu kötülüklere şehadetidir onu yoran.Sadece insan insanın kötülüklerine şahidlik etmekten yorulmuyor,hatta zevk alıyor.
01/09/2025,saat 04.25
Gecelerden nefret edecek kadar uzun gecem hiç olmadı.Acılar içinde kuvrandığım,sabahında gelecek bir beklediğim olduğu için bitmeyen,nöbet tuttuğum...vs.vs.Aksine,bitmesini istemediğim çok gecem olmuştur,çook.Salihle köyde geceleri gezdiğimiz geceler, yeni aldığım kitabın arka kapağını okuduktan sonra güneşin batışıyla ilk sayfalarının ışığında yola çıktığım geceler,elektrik ışığının kirinde kaybolmamış gökyüzünün o parlak,duru karanlığında yıldızları seyrettiğim geceler,sabah duymanın anlamsız olduğu ama geceleri başka bir ahenkle ve başka bir boyutta kulağa dolan kurbağa,çekirge seslerine sihir katan geceler...sükutun yüksek frekansta bir ses olduğu ama sadece aşıkların,şairlerin,hastaların ve bekleyenlerin duyabildiği geceler/gecelerim.
Dağ başında çalı ateşinde çay yapmış ve ay ışığı altında kucağında ki keleşin verdiği güvenle veya aynı ortamı yaşayan askerin teskere beklentisiyle içtiği çay gibi kahvemi yudumluyorum arada bir,Türk kahvesi.Gece,ama insanların ışığınca bir aydınlık taşır içinde.Köy sokaklarını aydınlatan o sarı,loş ışıklar gibi,hüzün akıtır uykudan kaçıp koynuna sığınanlara.Abitler için daha bir güzeldir herhalde.Gündüzün dağdağasından kaçıp ibadete sığındığında bile gündüz aklından,kalbinden tutmuştur,elini üstünde hissedersin.Bu el,aynı zamanda bir ağırlıktır,ezen,canını yakan-ezip canını yaktığın.
İki renktir hayat siyah ve beyaz.Önce siyahı söyledim,beyaz ikincil bende.Hayat örgüm daha çok siyahtan ibaret,beyaz,tuvale öylesine sıçramış noktalar gibi.Zinav siyahtı,diğer yaylamız,babaannem,dayım,ağabeyim,yazılarım,şiirlerim,duygularım,dostlarım,idealim,fikrim..."Dostlarım" çehreleri ve kalbleri beyazın doğduğu göze iken benim siyahımda oldular hep.Gözümle gördüğümden çoğunu kalbimle gördüm.Kalp,muhayyel bir şey.Kan pompalayanı kastetmiyorum başka bir kalp var,seven,soğuyan,ısınan,yakan,yanan...Bir odada gözünüzü kapatın hemde iyice ve yanıyorsa söndürün lambayı,sönükse yakın.Kapalıysa açın perdeleri açıksa kapatın;gözünüz kapalı olduğu halde yeni ışığı yahut karanlığı hissedecek hatta göreceksiniz.Bunu,üçüncü gözün/hipofiz bezinin duyduğunu,hatta beyinde belirlenemeyen bir bölgenin gördüğünü söyleyenler var.Kesin olan şu;gözünün kapandığında bile ışığı ve karanlığı değiştiğinde hissedersiniz,işte,kalp o ışığı hisseden, var ama nesnel olmayan bir yer,şey,organ.Geceleri kurbağa,çekirge seslerini,karşı dağlardaki ışıkları,evin yanından akan pis suyun çıkardığı sesi temiz ve güzel,yıldızları elmas gecede parıltılar yapan,dağlarda teröriste heyecan ve ölüm olurken bile çay tadını anımsatan,askere gelmez teskere gibi uzak,hastaya bitmeyecek uzunlukta ve artan acılar olan,bekleyene sonsuzluk,kavuşana "çabucak" olan gece/geceler,siyahın hepside güzel tonları.
Ve,yalancı bir doğuş,yine siyah ardından gerçek bir doğuş;sabah.
Acaba,insan insan karanlık yönlerini,karanlık sokaklarını,karanlık aklını "aydınlattığı" görünür kıldığı için mi sever sabahı?İnsan sabahı sever mi?Kazanmasına yaradığı için mi sever?İnsan sever mi?Sabahları daha çok kavga ettiği,sövdüğü,döğüşüp-dövüldüğü,dövdüğü için mi sever?Güneşin her şeyi aydınlatıp sırrını açık ettiğini mi düşünür insan?Aydınlık daha mı güvenilirdir insana?Net mi cevabınız?
Gece bitti,geçici bir siyah son demlerini yaşıyor,uyku ile uyanıklık arasında bir yerde,içimden geçen mısralara el sallayarak tükendi asil ve mübarek gece.Bir hikâyenin kurgusuyla da meşgul oldum,ölüm dolu bir hikâye.Gazze kadar sahipsiz değil benim hikâyemdeki ölüm,seyircisi yok.Açlıktan öldürdüğümüz çocuklar,şiddetli kınamalar eşliğinde attığımız bombalar yok.İbadet ehli için verimli olurdu böyle gece,benim için canlı bir karanlık,çook düşünce,zamanı gelince az abit.Zonklayan beynimde acılar melodileşiyor,terapik bir tınıya dönüşüyor,başımdan aşağı bir kova Sevda akıyor sanki...Ve,ne üşüyorum,ne yanıyorum,ne güneşin ışığı karanlığımı-ne karanlığım güneşin ışığını zail edebiliyor...
05.13,kahvem bitti,damağımda,istenmeyen bir ayrılığın kalpte bıraktığı derin bir acı,gidenin bıraktığı hüzün ve üstüne üstlük Eylül'ün o eski Eylüllerin tadını andıran hüznü...Eylül,çok dişi duran bir ad,kelime.Cinsel bir dişilik değil,uzun saçları,güzel ve baktığı yeri yakan gözleri,ateşin ama öpmeyen/öpülemeyen dudakları lakin itirazı namümkün olan emirler veren dudakları,tuttuğunda okşuyor mu koparıyor mu belli olmayan çelik yumuşaklığında elleri,kelimeleri hançeri olduğu halde batarken bile acıtmayan diliyle dişi bir kelime...Eylül,hoş geldin,sabahımızı şad ettin mi diyeyim?!..EYLÜL,GÜZEL GECELETİN OLSUN,YÜREĞİMİN MIRACİ YOLCULUKLAR YAPACAĞI GECELER...
Yorumlar
Yorum Gönder