AĞAÇ
1998 site girişindeki çeşmenin önünde betonu kırdık,bir metrekare bir alan ve bir metre derinlikte kazdık.Önce bir ıhlamur diktik,kökleri zayıf,uzun süre susuz kalmış bir ıhlamur.İki ay sonra söküp attık,tutmayacağı anlaşılmıştı.Bir çınar aldık ve onu diktik.Beş cm.çaplı gövdesi,iki metre boyu vardı.Kürt Mehmet(Çelik) "Lan gavatlar,bu tutar!"demişti,tuttu.Hüseyin çavuşla beraber bir ağacımız olacaktı,oldu.Kürt Mehmet,Hüseyin çavuş ve ben,o çınarı suladık,büyüttük.
Bu gün,sabah babamın hizmetini yaptıktan sonra evden çıktım.Küçük Çamlıca'ya gittim.Çamlıcalar 1996'dan itibaren 2021'e kadar oturduğum,düzenli bahçe işine başladığım,devletin karanlık tarafını bir cemaat/süleymancılar ve bir aile üzerinden gördüğüm yerdir.Büyük Çamlıca Tepesi ile oturduğum evin arası dört-beşyüz metre ancak vardı.Canım sıkıldıkca,dağları özledikce ve bir şehrin derununu görmek istedikce çıkardım.Belediye tesislerinde enfes simit çıkardı,katıksız yenilecek hatta,ekmeğin yanına katık yapılacak simitti.Çayı da harika,hizmet on numaraydı.O güzellikleri tamamlayan işyeri ve iş arkadaşlarının güzelliğiydi.İşime karışan yoktu,çoğu zaman geceleri de çalışırdım ha,gündüzleri gezdiğim olurdu sıklıkla.
İş arkadaşlarım çok iyi insanlardı.Mesela bir Kürt Mehmet vardı,bekci.Bir doksan boyunda yüz kilo ağırlığında,hep güleç yüzlü,şakacı biriydi."Hoş geldin"dediği birine "gavat"ı peşinden eklerdi "Hoş geldin gavat!" Yıllar,Mehmet ağabeyin "gavat"ının çeşitli olaylarda-bazı yerlerde "bu milletin ruhu"olduğunu öğretti bana,gavattık çoğumuz.Satabileceğimiz her şeyi satabilecek bir karektersizliğin karekterimiz olduğunu gördüm.Çok güzel bir huyu daha vardı Mehmet ağabeyin kimsenin işine karışmaz,yanında üstüne kaya düşse yardım istemezsen kaldırmaz,seyrederdi."Ne me lazım,üstüme kalır falan!" derdi.
Hüseyin çavuş evli,çocuksuz,bir elli boyunda,yüz kiloluk bir çuval gibiydi.Herkese,herşeye yardım ederdi.Beş yük gemisi,yüzotuz tırı olan patrona bile yardım eder/borç verirdi."Düşmez kalkmaz bir Allah" deriz ya Hüseyin çavuşta düşmez kalkmazdı,yusyuvarlaktı çünkü.Çocuk hasreti alıp verdiği nefesten bile anlaşılıyordu.Maharetliydi de.
Sonraları Gülseren abla geldi,yemek ve çay için.Güzel huylu,yaptığının yüzüne bakılır,hoş sohbet bir ablaydı,ablaydı.
Laz Ömer geldi sonra,Karadeniz'in soğuğunda kızarmış suratı,hafif ağarmış saçları,Hulusi Kentmen bıyıklarıyla büyük ağabey boşluğunu doldururcasına.Konuştuğunda Karadenizin tatlı şivesi dinlemeyi zevkli kılardı.Çay yaptığında önce kokusu,sonra rengi tahrik ederdi içmek için.
Yusuf vardı.Gördüğüm tüm insanların içinde üç kişiden biri.Yusuf,Hasan amca ve Ziya bey.
Yusuf,aşağıdan baktığımda tepesini göremediğim uzunlukta ve uzaklıktaydı.Yanında kendimi miniminnacık bir böcek gibi hissederdim.O uzun boyunun aksine kibir varlığı açısından tanıdığım en fakir insandır Yusuf.Muhsin başkana yakınlığından mıdır bu halislik diye düşünmüşümdür bazan.Yusuf'ta Mehmet ağabey gibi Kürttü,O'nun çapında türk az gördüm,insan daha az.Birde Sivaslı Mustafa amca gelip gitti.İlk geldiği gün Mehmet ağabey "Hoş geldin gavat!" dedi.Tanımıyor bilmiyoruz huyu-suyu nedir?Mustafa amcanın yüzünden fırtınalı bir hava geçti,gözlerinde şimşekler,dudağından ha çıktı-ha çıkacak kurşun gibi kelimeler "Alışırsın,alışırsın!" dedi Mehmet Ağabey.Alıştı Mustafa amca,dört günü bulmadı arkadaşlara seslenirken "...gavat!" demesi.
Hoş bir yerdi Aslan ailesinin sitesi.7bin metrekare bahçe ama yorgunluğu bile zevkli bir işyeri.
İşe başladıktan iki sene sonra diktik çınarı.
Bu gün gittim Çamlıca'ya,Kısıklı'ya uğradım,çınara baktım.Büyümüş,kocaman olmuş.Kocaman bir perde olmuş,gaipten bir tepegözden gelen ışıkta belirmiş gidenler.Tebessüm eksilmeyen yüzüyle Mehmet Ağabey,heryere yuvarlanan Hüseyin çavuş,işyerinin babacan amcası Mustafa amca,yemeklerin kraliçesi Gülseren abla,Karadeniz çayının sihrini açığa çıkaran (Laz) Ömer ağabey,geçmiş Yusuf'tan incecik izler taşıyan Yusuf ve bahçevanlar amelesi ben.Ağacın yapraklarından tek tek geçtiler.Yusuf yaşıyor,Rabbim kalan ömrünü hayırlı etsin,Laz Ömer ağabeye şifa ve mutluluk diliyorum.Gülseren ablayı bilmiyorum,yaşıyorsa gönlünce olsun ömrü.Ben araftayım,ölmeyi beceremedim,yaşamaya alışamadım.Ne oniki yaşımdan beri inandıklarımı uygulayıp yaşayabildim,ne onların aksini kabullenebildim.Ne mutmain inanabildim ne kâfir olabildim.Oysa,saydıklarımın hepsinin tatmin olmuş bir halleri vardı.
Kırkbeş-elli santim çapına ulaşmış çınar,yirmibeş metreyi aşmış boyu.Büyümüş,kocaman olmuş,hepimizi aldı üstüne bana seyrettirdi.
Bir dikili ağacımın olduğunu doya doya ve birazda ağlayarak gördüm
Yorumlar
Yorum Gönder