İSTANBUL...
Sabah 09.00'da yeğen İsmail'le babamı evden aldık,ablamlara bıraktık.Kahvaltı yaptık ve çıktık.Yeğen beni Erdem Çiçekcilik'e bıraktı ve devam etti."Babamı bırakacağım gün termosumu da yanıma alır,Tekke'de iki çay içer,kalanı termosa koyar,Üsküdar'da içerim."diye düşünmüştüm öyle oldu.Motorla Boğaz'ı geçerken özellikle Suriçi tarafını seyrettim İstanbul'un,arada Üsküdar'a bakarak.Haliç'ten kuzeye baktığımda gördüğümün İstanbul olduğuna kâni değilim.Suriçi ya da Üsküdar tarafına bakınca tatlı bir hüznün eşlik ettiği artan bir sevgi duygusu yaşıyorum.Her bakışta çocuklukta yaşanmış bir sevdanın izlerini görüyorum,yaşıyorum.Ürkek ayaklar basıyor kalbime,kesin ve keskin izler bırakarak.Gözümü kapatıp açtığımda karşımda utangaç bir sevgili gibi duruyor "eski İstanbul!" Kalbimin ritmi bozuluyor,gözlerim daha çok isterik bakıyor bu harika güzele. Sevgisiz...Geçmişsiz ve ruhsuz Kadıköy ve Beşiktaş ve kuzeyi seyrim kısa sürüyor.İsteksiz,mecburi seyir.İncecik-ipincecik bir pus var sevdiğim yerlerde,efsunlu bir tül gibi...içini saklar gibi yapıp ruhunu gösteren.
Üsküdar'da oturdum,iki simit aldım.Tekke'den doldurduğum çayı Tekkeden aldığım bardağa ne çayı ne bardağı incitmeden doldurdum.O,incecik tülün altından tüm hatlarını seyrederken sevgili İstanbul'un cennet şarabından yudumladım sevgili İstanbul'u.Bu şehir bende tüm anlamlara,sevgilere,hüzünlere denk geliyor.Bu şehir bana iyi geliyor.
Yorumlar
Yorum Gönder