Ayrılış
80'li yılların başında 3. çeyreğinin sonuna kadar akşamları okulda çıkınca elime bir kitap/bazan çizgi roman alır,Yurtyeri'ne giderdim.Hayvanları toplar teslim eder çoğunlukla köye geri gelirdim.Yatsıyı bulurdu bu geliş.Yol boyunca kitap okur ve yolun bittiğini farketmezdim.Çizgi roman okuduğumda Tommiks,Zagor,Çelik Bilek falan arkadaşlık ederlerdi,kalabalık,hoşsohbet yolculuklarım olurdu.Bazanda Yüzbaşı Volkan Rus uçaklarıyla dalaşı sırasında üzerimden geçerdi sanki.Kinova'nın korkunç yüzünü çizerdim gökyüzüne;korkumu öldürmek için...
Elekci Dağı'nda,AltıKavak'ta,HasanBalı'larda,Kiresbi'de hayvanları ararken kitapların sayfa aralarından çıkıp bana yardım ederdi sanki anlatılan şahıslar.Çok kalabalık olurdum ve yalnızlığı böyle öğrendim sanırım.
Yatılı okulda çok kalabalıktım.Okul sürecinde gerçek ve sıcacık kalabalıklarım oldu.Hemen hepsi aynı ekonomik sınıftaki arkadaşlarla,aynı etüdleri,aynı yatakhaneleri,aynı yemekhane sırasını paylaşmak "yarın" yaşanacak yalnızlığın fideliği gibiydi Yarınımı görüyordum ama sürecin tadı hâlâ "damağımda"dır.
İkiye geçişte bıraktığım lisenin son iki/ikibuçuk ayı bu zamana kadarki ve bundan sonraki en kaliteli ve iki kişilik kalabalığımdır.Mümkünse illaki yaşanması gereken bir zamandır yazı kabiliyeti olan kimseler için,ruh hastaları için,tek başınalar için.
Mesela,babaannem çok insandı bende,çoktu.Bir sevgiliydi,bir dost,bir arkadaş,bir dünya dolusu insandı.
Otuz civarında astım vardı askerde ama,askerlik sürecim aynı şekilde nesnel olmayan bir mutluluktu.Geceleri can yeleği giyip denize açılıp sırtüstü yatıp Bodrum'u seyrederken kalabalıktım.Melankolim,sevdiklerim(?),korkularım,az da olsa umutlarım,kurarken yıkılan hayallerim toplanıp gelirlerdi.
Ne zaman ki mecburi kalabalık oldum azaldım,tek kaldım.Seçili yalnızlıktan itili yalnızlığa tenzili rütbevari düşünce,düşüverdim konuşmanın çoklukla tadı olmadığını anlamanın acısına.
"Hocam"demiştim Kemal (Çelik) hocaya "bazan kendimle öyle bir münakaşaya dalıyorum ki;masanın iki tarafına gidip geliyorum.Nerdeyse kendimin boğazını sıkacağım!" "Sen aşmışsın Hüseyin!..." demişti.Aştım mı bilmiyorum ama,face,insta,vatsap gibi yerlerdeki boğaz sıkılmayan konuşmalar/yazışmalardan kendimle konuşup boğazımı sıkacak raddeye gelmek daha samimi,daha sıcak geliyor "Hele" vatsap gruplarındaki sesdizler ordusu...yoksa,kibirliler mi demeli "üstün kişiler"mi?Benim çizgi roman kişilerim bunlardan çok daha gerçektiler,daha konuşkan,daha hareketli.
"İnsan işte!.." azıcık hareket bekliyor."Bir sürü insan"içinde bir kaç hareketli "insan"dan biri olmak...sıkıcı,aptalca.
"Artık" diyorum "tek olmaya dönmeli.Derimin altına çekilmeli,dudakları kapamalı ki sözüm mayalansın,gözleri yummalı ki içime bakabileyim,kulakları tıkamalı ki kendimi duyabileyim."
Bloguma kapanırsam o eski kalabalığıma kavuşacağım hissindeyim.Biraz kendimle boğuşurum,biraz Azizemle konuşurum,biraz yıkıntılarımın altında inlerim,biraz çekiştirilirim...Hayat yıkıntıları altında mısralar bulurum,çoktandır kurgusunu yaptığım üç ölümü yazarım.Gelinciğin Kaya'dan seyrederim havadan heceler toplayıp hikaye haline getiren duygu-durum bozuğu bir yalnızı.Salacak'ta KızKulesi'nin fısıltılarından şiir düşürürüm kalbime.İstanbul'u seyrederim Bervaze'den...Aydos'a bakıp "Ay DOST" diye boşluğa solurum belki Salih duyar ya da başka biri.
Ben gidiyorum.Buralarda "çok kalabalık,çok gevezelik,çok ukalalık" yaptım.Kalabalığınızı bozmayayım daha fazla.Tribünleri hiç sevmedim hele buralar gibi sessiz,ölü tribünleri.Mezarlıklar bile buralardan,özellikle vatsaptan daha sesli.İnanmazsanız KaracaAhmet'e gidin bir sabah erken veya bir gece.Ben gittim,çok ses duydum,az ses ettim.
DURUM var,MESAJ var,ARAmak var,MAİL var,ihtiyaç olursa.
Yorumlar
Yorum Gönder