Kayıtlar

Ekim, 2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BABAANNEM

Sıla-i rahm eyledim eskimiş resimlerle Hepsi çekip gittiler,bir babaannem kaldı. Çocukluk günlerinde olduğu gibi yine, Sarıp sarmalayarak yine koynuna aldı. Kırış kırış elleri okşadı yüreğimi, Hayal gibi günlerin avuntusuna saldı. Babaannem ömrümde "bir daha"sı olmayan, Yaşayıp dinlediğim ilahi bir masaldı.

Hiçbiryer

"-Nereye gidiyorsun Erkan? -Hiç bir yere öğretmenim. -Hadi bin,beraber gidelim. -Ama öğretmenim!.. -Bin Erkan!Hiç bir yere gitmiyor muydun?Ben de oraya gidiyorum,seni bırakayım.Gidilecek en güzel yerdir hiç bir yer..." Hiç bir yer...Çoğumuzun bazan gittiği,gittiğini söylediği öyle bir yer "vardır." Olmayan bir yerdir,çokca gidilen olmayan bir yer.Her yerdir hiç bir yer.Sıkıntılı can,sıkışmış yürek,bunalımlı beyin için anında varlığı duyulan bir yerdir hiç bir yer.Varlığının ispatı imkânsızdır,yokluğun ispatı gibi...Gidildiği ilk zaman ilk insandan beri bir çay içmiş,bir cıgara tüttürmüş,bir türkü dinlemiş,oturup hıçkırarak ağlayıp göz yaşını toprağına dökmüş kimse çıkmadı ama var hiç bir yer.Kendimizden,çevremizden, kaçıp gittiğimiz,bir türlü varamadığımız bir hiç bir yer var.Evimizin,köyümüzün,şehrimizin ne tarafına düşer,kimler yaşar,ne yenir-ne içilir bilinmez...Güneşi,yağmuru,gecesi,gündüzü,mevsimleri var mıdır nihan,bilen yok ama hiç bir yer diye bir yer var.Ne...

SİLÜETLER

Duvarlarda gizlenmiş sır gibi silüetler, Sağ girip ölü çıkmış nice insandan kalan. Bakmak ile görünmez,sade hissedilirler, Ancak farkına varır ölüme yakın olan.      Şu duvarda gezinen bir sabinin hayali,      Hemen karşı duvarda bir ihtiyarın hali      Tutuvermiş elinden sürüklüyor eceli      Susuz topraklar gibi kırışık yüzü kalan. Tavanda, saçlarını rüzgâra salmış bir kız, Biraz ilerisinde bir genç duruyor yalnız, Koridorda ki banklar niye bu kadar ıssız? Dünya denen oturak burda bu kadar yalan.      Cam kapılar perde mi,oyuncular mı şeffaf?      Dün yaşayan birine yataklık eder her raf.      Morg, silüetlerin yönlendiği tek taraf,      Hastaneye gelirken böyle değildi plan. Zeminde beyazlara bürünmüş üç ihtiyar; Biri başını çarpmış dudaklarında kan var, Biri düşmüş kırılan kemik canını yakar, Üçüncü ihtiyarı kalpmiş yerlere salan.      Ve üç günlük b...

Değiliz

Sen İbrahim,ben İsmail değiliz, Yine de her akşam Kalbime dokunursun ve kanım akar ufkun kızıllığınca. Ne yana dönsem,nereye baksam Nereye gitsem dolaşır gelirim sana İstanbul. Sen Meryemce kutsal ben İsa değilim Dilim lâl Yalnız sende çözülür tüm düğümlerim Dilim bir pınar gibi akıtır kelimeleri Çözemedim bu ne hal. Sen hep yaşadığım masal. Ey Leyla şehir, Ey çölde vaha, Ben Mecnunun tutuver elinden, Bir gün batımında al dünyadan Çıkarma sensiz bir sabaha.

Ey Şehirlerin Anası

Sen,ey şehirlerin anası Bu sabahta senin koynunda gezinmek Yaramaz çocuğun gibi Asılarak göğsünden emmek Yaşamak isteğini. Seni sevmek; Ekmek gibi,su gibi Sende güzel Yaşamak,sürünmek ve ölmek Sende özel Sende olduğunu bilmek. Ey şehirlerin anası, Rahmindeyken yuva Çıkınca sevda Yaşarken hava Sokaklarında merdümgiriz Boğaz kenarında intiharlık kriz Üsküdar'da abdal Eminönü'nde hamal Ey şehirlerin anası Bir gün seninle ilgili yaşanacak en zor şey Gitmektirbdiyemeden "Hoşcakal!" Ey şehirlerin anası Anam,babam,eşim,çocuğum İşim,aşım. Dostlarla kahkaham Yalnızlıkta gözyaşım. Başı sen,sonu sen bu yolculuğum Yok senden özge yol arkadaşı. Ey şehirlerin anası Sevda yarası, Sarhoş nârası, Doğumla ölüm arası.

ÖLÜM ÜZERİNE

Ölüm asude bir ülke,her canlının ülkesi, Kucağını açmış bekler,gelen kaçan herkesi. Beykoz"da oturuyorum,dışımda durgun bir dünya,içimde acıtacağı her şeyime,her yerime değerek esen bir yel.İçinde ayrılık sonuçları duyguları taşımakta. "Ayrılık sonuçları duygular"ı hiç düşündünüz mü? "Unutursun Mihribanım" diyor ya Karakoç,tam öyle değil.Karakoç'ta Mihriban'da gerçek birer kişiydiler ve eminim ki ikisi de unutamadılar.Bazan Karakoç Mihriban'da,bazan Mihriban Karakoç'ta estiler ölüm ülkesine gidene kadar.Mihriban'ın hikâyesini bilmem ama,Karakoç'un hikâyesinde deli gönle bağlanan sarı saçların hiç çözülmediğini dinledik.Ayrılığın en ağırı,en devamlısı olan ölümün bile unutturmak için yetmediğini,alışılamadığını öğrendik Karakoç'un hikâyesinden.İşte budur ayrılık sunu duygulardan biri;mecbur kalmak hale-halin sonucuna.Unutamamak,alışamamak ama gücün tükenip mecbur kalmak.Bu hep içte kopan fırtınalar,bazan bir seher yeli,bazan göğ başak...