Günbatımı-2

Günbatımı-2. 28-12-2021 "Taş yerinde ağırdır." diye bir söz vardır, şahsa mahsusiyeti anlatır. Her olay oluş anı,şekli ve sonuçlarıyla özeldir. Bu sözün çercevesiniçine en az uyan insandır herhalde. Çünkü insan, değişkendir. Fayda ve zarar insanın "...yerinde ağır.."lığını değiştirir. Bazan " yerinde ağır"ken bazan yer değiştirince ya da değişince ağırlaşır veya hafifleşir. Ağırlığımı düşünmüşlüğüm olmuştur sıklıkla; geniş ailemde, dar ailemde, arkadaş çevremde,kendimde...Geniş/anne-baba,abi-abla,kardeşlerden oluşan ağırlığımı ölçmek için hardal tanesinin yettiğini-bazan buğday tanesi gerektiğini gördüm.Öyle,okka, kilo gerektiğini müşahade ettiğimi pek söyleyemem. Olmuştur o birimlerle tartılabileceğim anlar elbette fakat, nadirattandır o değere erişmişliğim.Dar ailemde (eş ve çocuklar) ise yine ölçü aynıydı genelde.Dar,geniş ailemdeki değerim onların bana biçtikleri değer değildi sadece;benim çabalarımın,becerimin tabi bir sonucuydu sanırım.Daha doğrusu şudur;ben çalışıp-didinip bir birikim elde edemeyince, bu elde edememeyi akilane açıklayamayınca değer kalmıyor. Oysa,çalışmak bir değer/birikim için yapılır yoksa insan niye çabalar ki? Parayla/emeğim karşılığı olanla çocukken salyangoz toplayıp sattığım zamanlar tanıştım. Esas olan akşam okuldan çıktıktan sonra ve hafta sonu tatillerinde,hayvan otlatırken bile kabuklu salyangoz toplamaktı.Tabii olarak satılacaktı ve para diye bir nesneyle/değerle tanışacaktım.Sonraki hayatımı değersizleştirecek olan değer.O toplayıp sattığım salyangoz paralarıyla başladı paranın elimden kayıp gitmesi.Her "kazandığım" aynı zamanda kaybettiğim oldu.Parayı çocukluğumla birlikte kaybetmek için kazandım adeta.Dört yıllık yatılılık hayatım en az kaybettiğim zamandır."Yeterince" bulamayınca "yeterince" kaybettim ve bunun farkına varılamadı.Hem o kaybedişlerde nasıl kaybolduğu belliydi;öğrenciydim ve verilen harçlıktı nihayetinde. Önce kendi gözümde kendi değerimi kaybetmeye başladım para kazanmaya başlayınca. Beraber çalıştığımız hemen herkes "kıyıya koyuyor"du, ben zırnık koyamıyordum. Onlarla yiyip-içiyor,aynı yerde yatıp-kalkıyor, hemen hemen aynı şeylerle meşgul oluyorduk,bu durumda dahi ben kaybediyordum/kaybettim hep. Kaldı ki,çoğunun bazı zevkleri de vardı benim harcama yapmadığım. İş dışı zamanlarda kitap dergi okurdum ve yine kıyıya bir delik kuruş koyamazdım. Bugün, bugünümden düne doğru baktığımda, "bir insan bu kadar mı kaybeder?" sorusunun "Ancak bu kadar kaybeder." cevabı olduğumu görüyorum.Zira, artık kaybedecek hiç bir şeyi kalmamış, ailede kalması gereksiz/kaldıkca ailesine kaybettirecek bir hale gelmiş bulunuyorum. "Taş yerinden oynadı." ve ağırlığı zail oldu.Kendime uyarlayınca; taş yuvarlandı,toz-toprak oldu.Sel ile gitti,yel ile gitti. Çalıştığım sürece-ne iş yapmışsam (abimle inşaat hariç) hep en iyisini yapmaya,kaytarmamaya çalıştım ve sanırım bunu becerdim. Bakçevan olarak çalışıyorum yıllardır ve bu işi seviyorum."İyi biliyorum." demem ama iyi yapıyorum yapmam gerekeni.İşime kalbimi kattığımı düşünüyorum.Ve her zaman bu işte verimli oldum. Çalıştığım her yerde işverenin takdirini "kazandım." İşimden dolayı bir kez bile uyarı almadım, "Şu şöyle olsa/ydı." denilmedi.Bu başarılı hal hiç bir zaman maddi bir birikime dönüşmedi,dönüştüremedim.Nasıl ettim-ne ettim beceremedim.İşini iyi yapmayı ve iyi kaybetmeyi aynı derecede "becerdim." İçimde yükselen bir kin dalgasıyla düşünüyorum; Benim diğer insanlardan ne farkım var ki ben hep kaybediyorum?" Avam ağzıyla demem gerekirse "Yemem işe yaramaz;ara-sıra olsun tek yada evlilik sonrası aileyle bir tatil yok,eğlence yok.Bekarlıkta aç kaldığım oldu, adam gibi giyinemedim,yiyip-içemedim.Gezemedim.Babama bile bir şey gönderemedim.Ve benim o zamanlarda dahi birikimim olmadı.Bu çalışmalar niyeydi?" İşte bugünkü bu düşünceler o yıllarda da çok yordu beni. "Baktım" cevap yok,yok çünkü; cevap olacak bir gider yok.Olan tek şey yorgunluk ve yorgunluğun sebebini kaybetmek. Öyle bir noktaya geldim ki...kırk tane hap yuttum ve üzerine içki ve bolca kola içtim;ölmeliydim.Beceremedim.İki gün yattım ve kalkıp çalışarak kaybetmeye devam ettim.Kaybetmemi intihar bile engelleyemedi.Meğer, aileyle de ve aileyi de kaybetmem gerekiyormuş/o noktadayım. Bu kaybediş aile olduğum ilk zamanlar biraz yavaşladı yada eşime olan sevgiden bir görememezlik hali yaşadım.Meğer birikiyormuş ve öyle bir birikmiş ki...bir gün patladı,tüm kötü birikimler gibi.Hani derler ya "Gitti-geldi." o patlamada bizim aile gitti...geleceği bir yer yoktu ve gelemedi.Yıllar sonra baktığımdano zaman olması gereken en önemli şey;eşimin beni boşamasıydı.Yapamadı.Benden ümitli miydi? Eşimin bana karşı duymadığı iki "şey" vardır;güven ve sevme duygusu.Bu ikisinden güven'i ben öldürdüm,sevgi hiç olmadı.Güveni öldürdüğümden emin olduğum ve bunda bir çabasının yada yanlışının olmadığını bildiğim kadar biliyorum sevemedi.En iyi olduğumuz ilk yıllarda bile sevgi olduğunu kabul edeceğim bir duygu görmedim.Bu sevgisizlikte annemle eşim arasında bir aynadaki akis ilişkisi olduğunu düşünürüm.Haklıydı belkide,sevgi karın doyurmuyor sonuçta. İlk ne zaman ve neden yalan söyledim bilmiyorum ama yalanın bir korunma-sığınma-kaçma ve sonunda düşme olduğunu öğrendim.Hani büyüklerin bir uyarısı vardır ".....doğruyu söyle,dövmeyeceğim!" Bu uyarı sonu yalana çıkan yolun başıdır.Doğruyu söyleyince önce bir tokat gelir sonra "Niye yaptın?......"Doğruyu söylemeni isteyen yalancı ebeveyn benim gibi ruh hastası çocuklara yalanla dolu yaşamın kapısını açar-" Doğru söylersem tokatı yiyeceğim.Yalan söyler kurtulurum." Yok,doğru ya da yalan;ne söylersen söyle o avuç o yüze yapışacak.Ebeveynin yalancı hali seni/beni yalanla tanıştıracak ve bu tanışlık hep kaybeden biri için devamlılık-bağımlılık halini alacak. Doğruyu söyleyince huzursuzluk/buna geçimsizlik diyelim, olacak korkusu ile söylenilen küçük yalanlar sadece büyük günahların değil,sade eşin güveninin ölmesini değil,olduğundan da küçük görülmenin,ağız dolusu hakaretlerin de kapısını açıyor eşe.Ve o artık bana sade güvenmiyor değil,nefret ediyor.Hiç sevmemiş biri için nefret etmek ne kadar kolaydır değil mi?Hele de "Benim de alacaklarım var-alamıyorum." "Bal-börek mi yiyoruz?.." dedikten sonrası gereksiz bir aynı yeri paylaşmaktır. Evlilik bir kez kaçtığım bir olguydu.Hatta babama ilk ve son kez evlilik nedeniyle tehdit " savurmuştum.". "Eğer everirseniz kaçarım!" Akıllılık etmişti babam ve vazgeçmişti.O kişi benim kaybediş hayatıma ortak olmaktan yırtmıştı/kaybetmekten kurtulmuştu.Bir-kaç yıl sonra "iyilik meleği" abim itiraz edemeyeceğim şekild kapana düşürmüştü.Bu kapandan kurtulmak vardı elbette;abime olan minnettarlığım ve eş tarafının akrabalığı ve eş adayının masumiyeti olmasaydı.Bende de "o adamlık" yoktu ve "sonsuz kaybediş" e bir mecburi ortak dahil oldu.Benim evlilikteki dahlim gibidir eşimin dahilliği;istediği için değil,baba zorlamasıyla kabuldür evlilik.Bir şekilde kabul etseydi ihtimal bir ömür yetecek dayak yiyecekti üstelik yine evlenecekti çünkü; "Tahsin çok iyi insandır." "Tahsin iyi insan ve Hüseyin O'nun kardeşi..." Evlendirilenler için ölçü bu!Tahsin,kardeşi Hüseyin'in ne kötü olduğunu biliyor,gözü kör olasıca iyimserlik;bir masumun hayatını mahvetti.Belki çok adam,özü-sözü bir,melek gibi biriyle evlenecekti.Evi olan ,arabası olan,istediği gibi alış-veril yapabileceği...yalan söylemeyen,birikim sahibi,tarikat ehli."Eh,evlenince düzelir!" Ben düzelemedim-belki düzelemezdim.Mesele olan konunun/yalan,biriktirememe,hep kaybetme-borçluluk...matematikte bir açıklaması,pisikolojik bir haklı nedeni yok.Şöyle bir gerçeğimi yazayım;kızımla ve oğlumla konuşmaktan korkan biriyim.Birisi suratını astığında ben bir köşeye çekilmek-görünür olmaktan kaçınmak ihtiyacı duyuyorum. Taş yerinde ağırsa ve insanın yeri hayatsa...benim ağırlığım kalmamalı gayrı.Kendi ağırlığım altında eziliyorum,kendi gözümde küçülüyorum.Dünyanın yalanlığı yalandır-inanmayın!Yalan benim dünüm ve bugünüm.Senin ve onların yaşadığı.Yalan;krediyle ev alanın samimi inanmışlığıdır.Yalan;cima ederken eşin şeyhi hayal etmesi..." diyen kişinin alimliğidir.Yalan;beni kınayanın kendini benimle kıyaslamasıdır.Yalan;sevgi olmadan insan olunabileceği,güven olmayan beraberliğin devam etmesi gereğidir.Yalan;"Biz senin iyiliğini itiyoruz."dur.Hayır,herkes seyir istiyor.Yalan;dünyanın yalan olduğudur. Hep çalıştım ve hep kaybettim,beraber olduklarıma da kaybettirdim.Adeta kaybetmek için "yaratılmışım." ve bihakkın yerine getirmekteyim.Sonraki kaybedişlere bir "Dur!" demeli ve kaybetme ortaklarına bir nefes aldırmalı;hem "yalan dünya(???)nın yalanından" kurtulmak, hem gerçek dünyaya gidip gerçeğin sıcağına bakmak için. Taşı ağır olacağı yere koyamadım,tümden kaldırmam elzemdir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

AİDİYETSİZLİK

TOKAT'TA GECE

ALZAYMIR