Gün Batımı-1
Gün Batımı
"Çocuklukta aşk,
Gençlikte heves,
Olgunlukta SEVDAdır insan/hayat.
Aşk ölücü,
Heves gidici,
SEVDA kalıcıdır.
Aşk kalmışsa hastalık,
Heves kalmışsa rezillik,
SEVDA kalmışsa azizliktir."
Geçen hafta watsap durumda paylaştığım bir telifti.Belki benzer söylenmiş nice sözler vardır ve hepsinin söyleyenlerinin o sözün anlamıyla denk gelen yaşadıkları vardır.Öyle olduğuna inanıyorum.Bu yazdıklarım aklıma geldiğinde bir zaman tünelinde yolculuk yapmaktaydım ve üzerime bulaşanlar bunlardı.
Derler ya "Zaman ne çabuk geçiyor..." ya da "Zaman geçmek bilmiyor..." Yok;hem zaman çabuk geçmez zira insan zamanın bir kısmından geçer.Yol gibi düşün...yol gider mi?Gitmez elbette,insan yolda gider ve insanın gidişi biter.Yol hep aynıdır.O yolda keyfin yerindeyse,yoldaşın kafadar ise yürüdüğünü bile bilemezsin.Zoraki bir yolculuksa,yoldaşın sencileyin değilse her adımı yaşayarak atarsın.Ve "Ne zaman bitti yol yahu!.." dersin ya da "Amma uzadı yol!.."
Beklentin olmayınca kavuşamayınca....yine yolun uzadığını kabullenirsin.Istediğine vasıl olmuşsan o yolu tekrar yürüsen yine zevk alırsın.Yol değildir haliyle uzun ya da kısa olan,senin tatmin olup olmamandır.Zaman da aynı böyledir.Kimi "Bir göz yumup-açmış kadar..." yaşar yetmiş-seksen yılı,kimi yüzyıl yaşar bir geceyi/gündüzü hatta saati.Değerlendirmeye konu olanı aklınızın "alması" kalbinizin "kabulü" belirler.
Olduğundan uzun/kısa zamanlar çok yaşadım. Hiç bir "zaman" yaşadığım zamanın ortalama kabullere uyduğunu görmedim.Bir dakikayı altmış saniye-bir saati altmış dakika,bir günü yirmi dört saat yaşadığım kayda geçmeyecek kadardır.Geceleri hep karanlık,gündüzleri hep aydınlık yaşadığım da olmamıştır.Kalbimin yeni kanatlanmış kuş yavrusu gibi çırpındığı zamanlarım olmuştur ve o zamanlarda saatler bir nefes,geceler aydınlık,gökyüzü göğsüme sığacak küçüklükte olmuştur.O nefesi çekmek,o aydınlığı yaşamak,göğsüme sığan gökyüzünde uçmak zevkini yaşamışımdır.O kadar ki; kendim bile "Ben bunu hak ettim mi ki?" diye hayıflanmışımdır.Bana göre ben; günü yirmidört saatten fazla,geceleri zifiri karanlık,gökyüzü kasvetli bulutlara esir biri olması gereken biriyimdir.Çünkü;
Eğer putperest biri olsaydım tek putum olurdu; sevgi. Sevme duygusunu layık olduğu ve olması gereken şekilde yaşayan ve o duygunun istediği kutsiyete saygı duymayı beceren biriyim.Ondandır ki, sevgi duygusuyla ilişki kurduğum kimse için aklıma duygu dışı bir eylem gelmez/gelemez.Aşk içerikli bir sevgiyse cinsellik,dostluk libası giymiş bir sevgiyse dünyalık/maddiyat...Sevginin olmadığı ilişkilerimi ise ruhsuz,resmi,asık suratlı ve kalpsiz ilişkilerim olarak tanımlarım.Bu tür ilişkiler haliyle "çıkar amaçlı/bazan mecburi" ilişkilerdir.Sevgi ilişkileri kalp çıkışlıdır,diğer ilişkiler aklın yönetiminde "hayat bulur." Ve akıl tenin duyacağı dokunmaları "sever." Sevginin, kokusunu verdiği,rengine boyadığı, şeklini biçimlendirdiği her oluş,dokunduğu şeyi zevkli kılar.
Sevdiğim taraflardan genelde sevgisiz geri dönüşler yaşadım.ilk sevdiğim babaannnemdi ve ondan bana sevgimin dönüşü hep zamlı olmuştur.Ben O'nu bir birim sevmişsem o asgari üç birimle kalbiyle sunmuştur karşılığını.Sonraki sevgilerimin hep akıl duvarlarına çarptığını gördüm sanki.Bu çarpmaların sonucudur belki çatlayan/kırılan kalbe sızan yalnızlık duyumsamaları. Anne, çocuğa sevgiyi eken kişi olmalı ve çocuk o ekilenin yeşerdiği tarla.Ben,o tohumun atıldığını hissetmedim.Annem ya da babam, sanırım kendilerine ekilmeyeni ekemediler.Gereğince sevemediler ya da sevmediler.Babaannem,belkide çocuğuna ekemediğini ekti içime.Ebeveynden sevgi göremeyince ebeveyn de olsa sevemiyor insan.Şu demek değil;nefret ediliyor,saygısızlık,edepsizlik yapılıyor,hayır;sadece sevilemiyor.Kalp, "şahsına mahsus" davranıyor.Annemden en çok duyduğum sözlerdendir "Muradın yarıda kalsın.Boyun devrilsin!.." Hiç "öyle ciddi" muradım olmadı dolayısıyla yarısı da olmadı.Ki "...kalsı!" Devrilecek kadar uzun boyum olmadığı için hep yere yakın oldum-dik durmak denilebilecekse...Anadolu'da çocuğun "Büyüyünce ırgat/işci" olması için "yapıldığı" zamanlarda "yapıldığım" için ve bu görevi köydeyken yeteri miktar ifa ettiğimden babam öyle ateşli laflar etmezdi.Babam için varlığım/yokluğum ancak işi yapmadığımda belli olurdu.
Kendimi,mutluluktan "kısalmış" zamanlar,aydınlık geceler,göğsünde gökyüzü taşıyabilecek biri olarak görmüyordum,öyle olduğum zamanları yaşarken şiddetle sorguluyordum;Ne yapmış olabilirim bunun için?Anne-babamın bana gösterdikleri ben ancak "Canı cehenneme..." biriydim.Haliyle kendimle aram sisli-dumanlı,düşmancaydı.Bu sevgisiz dönem,kalan ömrümce benimle oldu."Anne baba"ydılar,onlara karşı görevlerim vardı;hem evlat olarak,hem insan olarak.Bunlar zorunlu olan ve iradeyle de olan şeylerdi.Hepte öyle oldu İkisine de saygısızlık yapmadım.Evlatlık "görevimi"yapmak için çabaladım.Baba ilgisizliği-anne sevgisizliği ve hastalıklı ben.Niye "Bugünümde dahil değildirler." diyeyim ki?..Kendine huzuru çok gören,her kötülükten hisse alan, yalnız, ailesinden korkan,çocuğuna bile "iki laf..." edemeyen...biri olmamda elbette gani emekleri vardır. Ne zaman kalbime yönelsem,duygularım kalbimin kırıklarına basıp kan-revan içinde kalıyor.Ne zaman çocuklarımı sevsem "sanki günah işliyorum" hali bir yokluyor;sevilmeyince sevmemek gerekiyormuş gibi...
"Çocuklukta aşk,
Gençlikte heves,
Olgunlukta SEVDAdır insan/hayat.
Aşk ölücü,
Heves gidici,
SEVDA kalıcıdır.
Aşk kalmışsa hastalık,
Heves kalmışsa rezillik,
SEVDA kalmışsa azizliktir."
Geçen hafta watsap durumda paylaştığım bir telifti.Belki benzer söylenmiş nice sözler vardır ve hepsinin söyleyenlerinin o sözün anlamıyla denk gelen yaşadıkları vardır.Öyle olduğuna inanıyorum.Bu yazdıklarım aklıma geldiğinde bir zaman tünelinde yolculuk yapmaktaydım ve üzerime bulaşanlar bunlardı.
Derler ya "Zaman ne çabuk geçiyor..." ya da "Zaman geçmek bilmiyor..." Yok;hem zaman çabuk geçmez zira insan zamanın bir kısmından geçer.Yol gibi düşün...yol gider mi?Gitmez elbette,insan yolda gider ve insanın gidişi biter.Yol hep aynıdır.O yolda keyfin yerindeyse,yoldaşın kafadar ise yürüdüğünü bile bilemezsin.Zoraki bir yolculuksa,yoldaşın sencileyin değilse her adımı yaşayarak atarsın.Ve "Ne zaman bitti yol yahu!.." dersin ya da "Amma uzadı yol!.."
Beklentin olmayınca kavuşamayınca....yine yolun uzadığını kabullenirsin.Istediğine vasıl olmuşsan o yolu tekrar yürüsen yine zevk alırsın.Yol değildir haliyle uzun ya da kısa olan,senin tatmin olup olmamandır.Zaman da aynı böyledir.Kimi "Bir göz yumup-açmış kadar..." yaşar yetmiş-seksen yılı,kimi yüzyıl yaşar bir geceyi/gündüzü hatta saati.Değerlendirmeye konu olanı aklınızın "alması" kalbinizin "kabulü" belirler.
Olduğundan uzun/kısa zamanlar çok yaşadım. Hiç bir "zaman" yaşadığım zamanın ortalama kabullere uyduğunu görmedim.Bir dakikayı altmış saniye-bir saati altmış dakika,bir günü yirmi dört saat yaşadığım kayda geçmeyecek kadardır.Geceleri hep karanlık,gündüzleri hep aydınlık yaşadığım da olmamıştır.Kalbimin yeni kanatlanmış kuş yavrusu gibi çırpındığı zamanlarım olmuştur ve o zamanlarda saatler bir nefes,geceler aydınlık,gökyüzü göğsüme sığacak küçüklükte olmuştur.O nefesi çekmek,o aydınlığı yaşamak,göğsüme sığan gökyüzünde uçmak zevkini yaşamışımdır.O kadar ki; kendim bile "Ben bunu hak ettim mi ki?" diye hayıflanmışımdır.Bana göre ben; günü yirmidört saatten fazla,geceleri zifiri karanlık,gökyüzü kasvetli bulutlara esir biri olması gereken biriyimdir.Çünkü;
Eğer putperest biri olsaydım tek putum olurdu; sevgi. Sevme duygusunu layık olduğu ve olması gereken şekilde yaşayan ve o duygunun istediği kutsiyete saygı duymayı beceren biriyim.Ondandır ki, sevgi duygusuyla ilişki kurduğum kimse için aklıma duygu dışı bir eylem gelmez/gelemez.Aşk içerikli bir sevgiyse cinsellik,dostluk libası giymiş bir sevgiyse dünyalık/maddiyat...Sevginin olmadığı ilişkilerimi ise ruhsuz,resmi,asık suratlı ve kalpsiz ilişkilerim olarak tanımlarım.Bu tür ilişkiler haliyle "çıkar amaçlı/bazan mecburi" ilişkilerdir.Sevgi ilişkileri kalp çıkışlıdır,diğer ilişkiler aklın yönetiminde "hayat bulur." Ve akıl tenin duyacağı dokunmaları "sever." Sevginin, kokusunu verdiği,rengine boyadığı, şeklini biçimlendirdiği her oluş,dokunduğu şeyi zevkli kılar.
Sevdiğim taraflardan genelde sevgisiz geri dönüşler yaşadım.ilk sevdiğim babaannnemdi ve ondan bana sevgimin dönüşü hep zamlı olmuştur.Ben O'nu bir birim sevmişsem o asgari üç birimle kalbiyle sunmuştur karşılığını.Sonraki sevgilerimin hep akıl duvarlarına çarptığını gördüm sanki.Bu çarpmaların sonucudur belki çatlayan/kırılan kalbe sızan yalnızlık duyumsamaları. Anne, çocuğa sevgiyi eken kişi olmalı ve çocuk o ekilenin yeşerdiği tarla.Ben,o tohumun atıldığını hissetmedim.Annem ya da babam, sanırım kendilerine ekilmeyeni ekemediler.Gereğince sevemediler ya da sevmediler.Babaannem,belkide çocuğuna ekemediğini ekti içime.Ebeveynden sevgi göremeyince ebeveyn de olsa sevemiyor insan.Şu demek değil;nefret ediliyor,saygısızlık,edepsizlik yapılıyor,hayır;sadece sevilemiyor.Kalp, "şahsına mahsus" davranıyor.Annemden en çok duyduğum sözlerdendir "Muradın yarıda kalsın.Boyun devrilsin!.." Hiç "öyle ciddi" muradım olmadı dolayısıyla yarısı da olmadı.Ki "...kalsı!" Devrilecek kadar uzun boyum olmadığı için hep yere yakın oldum-dik durmak denilebilecekse...Anadolu'da çocuğun "Büyüyünce ırgat/işci" olması için "yapıldığı" zamanlarda "yapıldığım" için ve bu görevi köydeyken yeteri miktar ifa ettiğimden babam öyle ateşli laflar etmezdi.Babam için varlığım/yokluğum ancak işi yapmadığımda belli olurdu.
Kendimi,mutluluktan "kısalmış" zamanlar,aydınlık geceler,göğsünde gökyüzü taşıyabilecek biri olarak görmüyordum,öyle olduğum zamanları yaşarken şiddetle sorguluyordum;Ne yapmış olabilirim bunun için?Anne-babamın bana gösterdikleri ben ancak "Canı cehenneme..." biriydim.Haliyle kendimle aram sisli-dumanlı,düşmancaydı.Bu sevgisiz dönem,kalan ömrümce benimle oldu."Anne baba"ydılar,onlara karşı görevlerim vardı;hem evlat olarak,hem insan olarak.Bunlar zorunlu olan ve iradeyle de olan şeylerdi.Hepte öyle oldu İkisine de saygısızlık yapmadım.Evlatlık "görevimi"yapmak için çabaladım.Baba ilgisizliği-anne sevgisizliği ve hastalıklı ben.Niye "Bugünümde dahil değildirler." diyeyim ki?..Kendine huzuru çok gören,her kötülükten hisse alan, yalnız, ailesinden korkan,çocuğuna bile "iki laf..." edemeyen...biri olmamda elbette gani emekleri vardır. Ne zaman kalbime yönelsem,duygularım kalbimin kırıklarına basıp kan-revan içinde kalıyor.Ne zaman çocuklarımı sevsem "sanki günah işliyorum" hali bir yokluyor;sevilmeyince sevmemek gerekiyormuş gibi...
Yorumlar
Yorum Gönder