OLSUN
Bütün dünya senin olsun,
Bir dost,bir post yeter bana."
"Bir lokma,bir hırka!" derlermiş "Eskiler." ve cümleyi dervişlerin,tekke mensuplarının dünyalıklarını-varlıklarını anlatmak için kullanırlarmış.O anlatılanlar-kendilerini anlatmak için kullanılan bu varlıkların üzerinde bir sahipliğe pekte tenezzül etmezler,karınlarını doyurup, "eğinlerini" örtmekle yetinir,buna da şükrederlermiş.Varlığın azlığı,sırtında ki yükün azlığı-omuzlarına çöken dünyanın küçüklüğü imiş meğer."Adamlar" sırrı çözmüşler,gezdikleri diyarlara,ağırlıksız,yüksüz,minnetsiz gitmişler.Sırtında dünyayı taşımamak demek;hiç
yük taşımamak demek değildir elbette.O "Adamlar" yükleri kalplerinde,kafalarında taşımışlar belli ki.Yoksa, " bir lokma,bir hırka" ile yaşayabilen insan,niye diyar diyar gezsin,niye insan adlı bela ile uğraşsın ki?..Hayvanat ile,nebatat ile meşgul olur,mavi göklere bakar,kara toprağa yatar...Daha "dert"siz,hem otayıcı bir yanı olan uğraş.
İmdilerde;dünyayı sırtlamış,yıldızlara göz dikmiş insanlar " bütün dünya senin olsun.."diye ünlemekte velakin;bu ünleme bir iki yüzlülükten maada değil.Tükrüğünü yutan-kimseye vermeyen kişinin, değil bütün dünyayı,"hardal tanesi kadar" bir şey vermeyeceği gerçeği ekseriyetin yaşam şartıdır."Veren" görünmenin rahatlatıcılığı olsa da;yığan olmak daha gerçek hatta,kahir gerçek."Bir dost,bir post yeter bana."da ki azılı yalan,dünya şarabıyla sarhoş olmuş,kalbi bir varlığı olmayan,aklın ve bir akıl işleyiş biçimi olan mantığın tecavüzü altında cinsiyetsizleşmiş inanç dünyasının sahiplerince çokca kullanılan bir yalan."Bir dost,bir post"tan kasıtta değişti hem kesinlikle değişti.Yığıntılar altında-sahiplik duygusunun çoşkulu zevkini yaşayan insanın "bir dost"u ya;boyu-posu/endamı yerinde,cebi şişkin bir karşı cins/ya;ahu gözlü,tercihe göre sarışın-esmer,elinin altında-istediğinde ulaşabildiği bir karşı cins.Kastedilen "... bir post..." ise,lüks otoyla gidildikten sonra,yüksek duvarlar içinde ve yüksek güvenlikli sitede/müstakil "ev"de-Afrika'dan getirilmiş özel kokular saçan odun ateşinin karşısına serilmiş özel yataktır.Bu " dost"la bu "post" üzerinde "konuşanlar" elbette bu konuşma sırasında "Bütün dünya senin olsun;" diye ünleyeceklerdir.
Yukardaki beyit,daha çok,dervişler,söylendiği zamanın "alimleri" içindi belli ki...Bugünlerde,bir renk,bir tını olarak anlam taşıyor.Bakın etrafınızda ki/tanıdığınız alimlere,hocalara,dönüp kendinize/kendimize..."Bütün dünya niye senin olsun ?!." demeyenimiz varmı?"benim de senin kadar hakkım var!" Gücümüz kafi gelirse;dünyanın hepsi bizim.Sonra "Bütün dünya senin olsun!"
Dün,face'de ki bir paylaşımım üzerine,tarikat mensubu iki kişinin tepkileri bu türküyü aklıma düşürdü.Biri "din cahillere kaldı!" demiş/diğeri "ayet okumak masal mı?" diye sormuş.Bu türküyü okumanın iki yüzlülüğü,ayet-sure-Kur-an okumalarında/okumalarımızda var.Sıradan insanın-avamın-benim okumam ve yaşamamı geçiyorum zira,konuyu "bir lokma,bir hırka" metaforundan bahseden "hocaefendiler,şeyhler,gavslar."vs. vs.Bahse konu kişiler;olağanüstü insanlar,hatadan münezzeh varlıklar,haklarında tartışma olmayacak canlılar gibi tanrısal kimlikler kuşatılmış acaip kimselerdir.Peygamlerde olmayan vasıflar onlarda ganidir.Peygamberlerin yaşadığı açlık,yokluk onlara uğramaz.Onlar,hapiste bile olsalar bir saltanat hayatı yaşarlar,peygamberler ise dışarda bile sıkıntılı,eziyet içinde yaşarlar.
1983'ten beri,cemaat,tarikat,vs. ne tesmiye edilirse onların hemen hepsiyle ilgilendim;doğaçlama yada iradi olarak.
Fetö ile Tokat'ta tanıştım,sohbetlerine gittim ve üçüncüsüne gitmedim.Çünkü,beğenmedim ve şüpheli buldum.
Nakşilerle Tokat'ta tanıştım,sohbetlerine,zikirlerine,rabıtalarına katıldım.Şüphelenmedim ve muhabbeti duygularım oldu
Süleymancılarla 1996'da ciddi tanıştım.8 yılı aşkın Kemal Kacar'ın da olduğu bir sitede bahçevanlık yaptım.Ben orda çalışırken vefat etti.
Aynı zamanda,batılı yazarların çoğunu,tarih ve din konulu okumalarım oldu.
2000'li yılların en başında fikir yapısı olarak duruldum diyeyim.Gerçi;gezgin,rüzgara göre eğilen,güce göre şekil alan bir fikir,inanç yapım yoktu.Mesela;Nakşilerle düşüp kalkarken,şeyhin yüceltilmesi,ritüellerin ibadetlerle eşitlenmesi garibime giderdi.Tartışacak halim yoktu ama,kabul etmedimde.Zaten,ilerki yıllarda koptum.
Süleymancılardaki "beyabi" nin mutlak kişiliği,cemaatin paraya olan düşkünlükleri hiç bir zaman yakınlık dahi duymamak için yeterliydi.
Türkiye'de,cemaat-tarikat-dini grup yapılanmalarının yayınlarını okumaktansa,batılı klasikleri,perinçek'in 2000'e Doğru'sunu okumanın daha doğru olduğunu öğrendim.Kadir MISIROĞLU'ndan,Ahmet Lütfi KAZANCI(?)'dan,Yavuz BAHADIROĞLU'ndan tarih okumanın,Ahmet Günbay YILDIZ, hatta,Reşat Nuri GÜNTEKİN okumanın bile grup-cemaat yayınları okumakla kıyas edilemeyeceğini öğrendim.
"Bütün dünya senin olsun" demeseler bile/ki diyemezlerdi;dünya onlara daha çok lazımdı.Düzeltecekler,güzel insanlar yetiştirecekler çünkü/"bir dost,bir post yeter bana!" diyen "mübarek insanların," dilleriyle kazandıklarını" gördükce,uğraştıkları alanın nasıl verimli,nasıl bereketli olduğunu hayretsiz kabul ettim."Bütün dünya benim olsun!" dedikleri zaman bile takipcinin anladığı ...."senin olsun."du.Zinaya davet edervari/bence tam olarak bu/ yazan hocanın zırvasına tevilleri gördüğümde,fetönün nasıl büyüdüğünü daha iyi anladım."Benim hocam öyle demez,sen anlamadan iftira ediyorsun." en hafifiydi.Ardından sövdüğünü duyduğunda kavga edecek kişiler, "bazı alimler der ki;cima halindeyken eşin şeyhini hayal etmesi,çocuğun bereketli olmasına sebep olur." diye yazan cübbeli bir şahsın bu zinaya yol açan haltını bile keramet saydılar.
Bu ülkede nice keramet sahibi peşindeki sürüleri efsunlarken,bu ülkenin üniversitelerinde tesettürlü kızlarımız okuldan kovuluyor,direnenler dövülüyor,saçı-başı zorla açılıyordu.Kur-an kursları,İHL'ler kapatılıyor,o tarikat ve cemaatler "kapatılan okullardaki öğrenciler bize gelecek!" sevinciyle el oğuşturuyorlardı.Din soslu cehalete buladıkları kişiler,birer dai'den başka bir şey olmuyorlardı."Benim hocam,şeyhim böyle demişse..." dedikten sonra hiçbir dedilin geçerli olmadığı sürüler oluşturdular.
Bu ülkede fetö sadece devlete sızmadı,bütün tarikat,cemaat,gruplara sızdı.Onun verdiği/vereceği kemikten faydalanmak için hepsi de buna razı oldular."bir dost" fetö, "bir post" devlet ganimetinden vereceği idi."Post" üzerinden bağlılık,RTE'nin yönettiği devlet fetöye çökünceye kadarmış ki,ilk dönemecte fetöyü sattılar.Yıllarca din ürünleri sattıkları gibi.
En magazinsel hocaları/cübbeli,28 Şubat'ın Müslümanlar için dondurucu ayaz olduğu zamanlarda,sıcak yuvasından burnunu bile çıkarmadı.Süleymancılar,Kısıklı'da ki üslerinde mgk. genel sekreteriyle (ilhan kılıç) dost meclisi sohbetleri yapıyorlardı."Kurslara dokunulmayacak,hiç bir şekilde kurslar gündeme getirilmeyecek."ti.Tesettüre saldırılırken,Müslümanların kutsallarına hakaret edilirken "göt korkusu" yla ortalıktan sıvışanlar,daha sonra "aslan mücahitler!" postuna bürünmüş kıyafetlerle,kerametler saça saça ortaya çıktılar.Yüzbin salavata af,onbin İhlas'a cennet...dağıttılar.Sırat'ın başında-nakşibendi tarkatinin halvetiyye kolunu alıp sorgusuz-sualsiz cennete götürdüler.Nakşilerin öteki kollarını niye sorguya tuttular acaba?
52 yaşımdayım,manevi olarak zarardayım diye kabul ediyorum.Allah'a ve O'nun affına inanıyorum.Kur-an'ın hiç bir dediğine-emrine şüpheli bakmıyorum.Ha,kabul etmediği,tasvibine aykırı bir yaşamım var;gerek gücüm yetmediği için,gerek nefsimi yenemediğimden.Amma,Allah-İslam-Kur-an ve Peygamber konusunda zerre şüphem,acaba'm yok.İmanım kavi,amelim oynak.
Kalan ömrümün hayırlı olmasını,olmayacaksa;çabucak-sahibinin emanetini almasını,cehennemde yerimi derinleştirmeme,zamanımı uzatmama müsaade etmemesini candan,kalpten dilerim.
Şuurunda olarak yaşadığım süre içinde,kimseyi tartışılmaz kabul etmedim.İnancımın işaret ettikleri dışında;kimseyi mutlak iyi yada kötü kabul etmedim.Yaşadığı ile kötülüğünü tescil etmiş-ettirmişler dışında kimseyi değişmez kabul etmedim.Fakat,60'ını geçmiş,geldiği gibi gitmek azminde ki kimseyide "değişebilir." diye görmedim,göremem.Dün ve bugün İslam ve remzlerine saldıran,düşman olan birini,"iki gülücüğü" için "değişmiş" diye görmem.Mesela;k.kılıçdaroğlu,m.akşener gibi.Lakin,bugüne kadarı güzel yaşamış,ömrü-İslami yaşamın yakınında-içinde geçmiş birinin,bugün biterken veya yarın,İslam ve remzlerine karşı,düşman olmayacağını savunmam.Bu yanlıştan öte,hatadır.Okumamalarımda,yaşarken gördüklerimde ve yaşamımda skeçsi bir şekilde,nice dönmeler,nice kıvırmalar gördüm.
Hitabettiğinde sesi cennetten gelen hocaların,dinleyenleri-uyanlarını attığı ateşlerin-göklere yükselen alevlerini de gördüm/"cehennem odunu vasfedilen kimselerden yaşamıyla "bir lokma bir hırka"yı görselleştirenleri de.
" İnsan bu..."hamuru çamurdur.Kimi o çamurluktan kurtulamamış,gezen bir çamur figür olarak devam ederken/kimi;güllük-gülistanlık bir ruhla alemi şenlendirmiştir.
Bir beklentim yok kalan zamanımdan,hayallerim bile bitti.Dolayısıyla,yolun sonuna doğru giderken yorgunum,çok yorgun!Artık,çalışma hevesim daha az,gezme,görme,seyretme,konuşma isteklerim bitişe doğru yürüyor.Çoğu zaman,bir yere oturup,"uyuz bir it" gibi orda geçsin ömrüm istiyorum.Kalkmaya eriniyorum,yürürken yoruluyorum.Daha çok uyuyorum "dünden." Oysa,gecenin yarısını uyurdum.Şimdi,günün yarısını hatta,üç çeyreğini uyusam bile uykuluyum.
Biraz yaşlanmaktandır bu,biraz beklentilerin yada hayallerin hiç olmamasındandır.Oldurmak için gücün yetmemesindendir belki.
53'üncü yıla giriyorum yavaştan.Babamdan çok yaşadım.Habil'i taşla öldürdüğümü hatırlıyorum,o kadar ihtiyarım.Putları kırıp,baltayı sağlam bırakılan büyük putun eline verdiğimden,babam Nuh (as)'un çağrısına uymayıp-gemiye binmediğim günü sıkca hatırlıyorum;o kadar yaşlıyım.Musa (as) beni elinden attığında,sihirbazların iplerini nasıl iştiha ile yutmuştum!..Kızıldeniz üzerime kapanırken,Allah'ı kandırırım diye secdeye kapanırken Azrail'in istihzalı tebessümünü görmüştüm en son;o kadar yaşlıyım.Rahip Bahira olarak üzerinde bulut gezen çocuğu gördüğümde,erken doğmuş olmanın hüznünü yaşamıştım.Oysa,O çocuğun (asv)son peygamber olacağını kendi kaynaklarımızdan biliyordum;o kadar eskiyim.Ebu Hanife'ye zindanlarda işkence edilişini izlerken-aynı işkenceleri gövdemde yaşamıştım.Fatih,İstanbul'a girerken,bir köşede sessizce ama haz duyarak bu girişi izliyordum.Vahidüddin Han kovulurken,O'nunla beraber ben de insanlığımı toplamıştım.Menderes'in boynuna ipi takarken-istikbar mahkemelerinde boynuna ilmek geçirdiğim insanları tek tek hatırladım.
Ben,bu zamanda yaşayan en yaşsız insanım.Kimi 10-20 bin yıl diyor yaşıma,kimi daha fazla-daha az.Bir şey kesin;yaşlılık,etle-kemikle ilgili değil.Yaş;bilgiyle,müktesabatla,ideallerle,gerçekleştirebildiklerin,yarım bıraktıkların/bırakmak zorunda kaldıklarınla,başlayamadıkların ilgili daha çok.Ben,fiziki/biyolojik yada kemik yaşı olarak 53'e giriyorum.Hayattan çıkarken yaşım sınırsız olacak.
Yorumlar
Yorum Gönder