KARACAAHMET'te
Ölüm
Geldiğimiz toprağa döndüğümüz yer mezar,
Hergün yaklaşmaktayız mezara azar-azar.
Bir geçittir-geçeriz;ya uçmak/yada nar'a,
Hasretle bakan olmaz sonu olan mezara.
Belliki; ölüm bize en uzak mesafede,
Ölürüz;en yaşanası anımızda belkide.
Ne hayata asıldım,ne mezara uzağım,
Ölüm ve mezar benim,nefesimce uzağım.
Şu derin sesizliği dinlerken hissettiğim;
Garip bir haz hali/naar olsa da gittiğim!..
Ömür ile ölümün arasında bir perde;
Perde ki yanı-sıra,nere gitsem o yerde.
Azrail bir gün açıp perdeyi "Gel!" diyerek,
Usandığım ömürden giderim isteyerek.
Ne ki;nefes sayılı/sayı tamam olmadan,
"Çekip gidemiyorsun!" "Gel!" çağrısı gelmeden.
Dağlar kadar yığılı usançla ezilsende,
Denilmeden gitmek yok "Gel,hadi,sıra sende!"
Eş,evlat,akraba-dost;hepsi unutacaklar,
Belki;ilk üç-beş vakit,yasını tutacaklar,
Belki sevinecekler,üzgünlük örtüsüyle,
"Kurtulduk,oh çok şükür!" denli iç dürtüsüyle.
Mezarlıklarda sesler "Geleceğiniz bura,
Bizde yer vermiyorduk hesaplarda mezara.
Lakin;kaçınılmaz son/kaçınılmaz yer imiş,
O ne düşünür,bu ne yapar,şu ne der imiş!?
Der idik,nefesimiz boğazımızda iken
Aynı hataya düşme önünde yatariken."
Mezarlar ahh,mezarlar!Gömülü dün-bugün-yarın,
Mezarlar çözülmesi ömür adlı esrarın.
İçten-dışa çürüyen-kokan cesetletimiz,
Günahlarımızvari dökülür etlerimiz,
Ve yaratıldığımız toprağa evriliriz,
YaCennete uçarız/ya nar'da çevriliriz.
Şu sukunet yurdunun yatanları gelseler,
Bizim gibi olmazlar, "ölüm yoktur" deseler.
Çünkü,bir kez gördüler bizim görmediğmizi,
Hem inandıramazlar ölüm görmemiş bizi.
İnanacak olana Vahiy yetmiyor ise;
Mezara diri-diri soksan inanmaz kimse.
Mezarlar;tek yön gidiş/varış irem ve ateş,
Atıldığında dağlar,dürüldüğünde güneş,
Mezardan kalkıp huzura vardığımızda ancak;
Ne dünya,ne sevap,ne masiyetler kalacak.
Mezarlık;üflediğin bu karmaşık duygular,
Mezarlık;bir geniş yol/yada derin kuyular.
İşte KaracaAhmet,taşların da payeler
Ne destanlar anlatır-masallar,hikayeler.
Topraktan başlamıştık/toprakla devam etmiş;
Ömür hikayeleri mezarlıklarda bitmiş.
Sonumu seyreyledim,çığlıklarımı duydum,
Kefenimdende önce-ince derimi soydum.
Gözlerimi dolduran toprağı duydum soğuk,
Göğüs kafesim çöktü-boşaldı kalan soluk.
Bir mezarlık selvisi büyüdü üzerimde,
Otlar,"aldı başını yürüdü" üzerimde.
Sur'a üflensin artık;mezarm daralıyor,
Toprak sıkıyor artık;eziyor,yaralıyor.
Boğazımı sıkmakta tanımadığım eller,
Mezarlıkta hesapta;gerçekler ve hayaller.
&&&&&&&
Mezarlık,içimdesin;aklımda ve kalbimde,
Hergün yaklaşmaktayım;günahlarım elimde.
KaracaAhmet;sende korku katkılı huzur-
Yaşıyorum-belkide;ömür denilen budur.
Geldiğimiz toprağa döndüğümüz yer mezar,
Hergün yaklaşmaktayız mezara azar-azar.
Bir geçittir-geçeriz;ya uçmak/yada nar'a,
Hasretle bakan olmaz sonu olan mezara.
Belliki; ölüm bize en uzak mesafede,
Ölürüz;en yaşanası anımızda belkide.
Ne hayata asıldım,ne mezara uzağım,
Ölüm ve mezar benim,nefesimce uzağım.
Şu derin sesizliği dinlerken hissettiğim;
Garip bir haz hali/naar olsa da gittiğim!..
Ömür ile ölümün arasında bir perde;
Perde ki yanı-sıra,nere gitsem o yerde.
Azrail bir gün açıp perdeyi "Gel!" diyerek,
Usandığım ömürden giderim isteyerek.
Ne ki;nefes sayılı/sayı tamam olmadan,
"Çekip gidemiyorsun!" "Gel!" çağrısı gelmeden.
Dağlar kadar yığılı usançla ezilsende,
Denilmeden gitmek yok "Gel,hadi,sıra sende!"
Eş,evlat,akraba-dost;hepsi unutacaklar,
Belki;ilk üç-beş vakit,yasını tutacaklar,
Belki sevinecekler,üzgünlük örtüsüyle,
"Kurtulduk,oh çok şükür!" denli iç dürtüsüyle.
Mezarlıklarda sesler "Geleceğiniz bura,
Bizde yer vermiyorduk hesaplarda mezara.
Lakin;kaçınılmaz son/kaçınılmaz yer imiş,
O ne düşünür,bu ne yapar,şu ne der imiş!?
Der idik,nefesimiz boğazımızda iken
Aynı hataya düşme önünde yatariken."
Mezarlar ahh,mezarlar!Gömülü dün-bugün-yarın,
Mezarlar çözülmesi ömür adlı esrarın.
İçten-dışa çürüyen-kokan cesetletimiz,
Günahlarımızvari dökülür etlerimiz,
Ve yaratıldığımız toprağa evriliriz,
YaCennete uçarız/ya nar'da çevriliriz.
Şu sukunet yurdunun yatanları gelseler,
Bizim gibi olmazlar, "ölüm yoktur" deseler.
Çünkü,bir kez gördüler bizim görmediğmizi,
Hem inandıramazlar ölüm görmemiş bizi.
İnanacak olana Vahiy yetmiyor ise;
Mezara diri-diri soksan inanmaz kimse.
Mezarlar;tek yön gidiş/varış irem ve ateş,
Atıldığında dağlar,dürüldüğünde güneş,
Mezardan kalkıp huzura vardığımızda ancak;
Ne dünya,ne sevap,ne masiyetler kalacak.
Mezarlık;üflediğin bu karmaşık duygular,
Mezarlık;bir geniş yol/yada derin kuyular.
İşte KaracaAhmet,taşların da payeler
Ne destanlar anlatır-masallar,hikayeler.
Topraktan başlamıştık/toprakla devam etmiş;
Ömür hikayeleri mezarlıklarda bitmiş.
Sonumu seyreyledim,çığlıklarımı duydum,
Kefenimdende önce-ince derimi soydum.
Gözlerimi dolduran toprağı duydum soğuk,
Göğüs kafesim çöktü-boşaldı kalan soluk.
Bir mezarlık selvisi büyüdü üzerimde,
Otlar,"aldı başını yürüdü" üzerimde.
Sur'a üflensin artık;mezarm daralıyor,
Toprak sıkıyor artık;eziyor,yaralıyor.
Boğazımı sıkmakta tanımadığım eller,
Mezarlıkta hesapta;gerçekler ve hayaller.
&&&&&&&
Mezarlık,içimdesin;aklımda ve kalbimde,
Hergün yaklaşmaktayım;günahlarım elimde.
KaracaAhmet;sende korku katkılı huzur-
Yaşıyorum-belkide;ömür denilen budur.
Yorumlar
Yorum Gönder