Nihan'a Mektuplar-8. 05/09/2019
NİHAN'A MEKTUPLAR-8. 05/09/2019
Nihan,DOSTUM,
Şiir yüklü bir kalple yürüyorum fecrden önce ve gecenin sonuna doğru-uyuyamadım,kalktım ve işe gidiyorum."İçimden" şiirler geçiyor kıtalar halinde,dudağımda,sessizlikten az beri bir fısıltı halinde-yere düşemeden hafif esintiye kapılıp kayboluyorlar.Yere düşebilseler belki büyüyecekler-kapıldıkları esintiyle yok olup gidiyorlar.Kimi kelimeler-mısralarım hep hissettiğim "kimsesiz"liğimi hatırlatıp canımı yakarken-kimi mısralarımla dışımdaki karanlık içime korku olup doluyor;
" Ya bu yolun sonunu getirmeden bitersem?.."
Korkuyorum bu mısra ile.Küçük kızım geliyor gözüm önüne,ben bitersem;O'nu sevemezsem,kucaklayıp gezdiremezsem,yutarcasına öpemezsem....akşam eve gidemezsem?...Belki,hissetmez bile ama ben,aklımdan bu mısra geçip-dudağımdan bir inilti olarak esintiye karışırken "ölüyorum!" Sonra,küçük oğlum vuruyor içimden;
"Unutursunuz elbet,sizden çekip gidersem."
Unuturlar mı?Bilemem.Az hatırlayacakları kesin ve bu doğal.Unutulacak kadar "kötü" bir baba olmadığıma inanıyorum-ve,hep hatırda kalacak bir baba olmadığıma!..Babamdan ilerdeyim evlat sevgisinde/hemde çok.Evladım benden fazla olsun dilerim.Sevgi,şartı-şurtu olan bir duyuş değil ki;şartları artırarak artırasın duyguların miktarını.
Çocuklarımla arkadaşlık bağım olsun çabasındayım;dostlukta sonlanacak arkadaşlık.Becerebildiğim konusunda "şiddetli şüphe"lerim var.Sanırım,bende,itici-sevimli olmayan-belki samimiyeti şüpheli " bir haller" var.Aniden gelen sevme,sarılma nöbetsi duygularımı bile uygularken çocuklar biraz soğukluk hissi yayıyorlar-öyle davranıyorlar.Ben mi öyle hissediyorum acaba?
Nihan,Dide-i Nurum,
Bir önceki mektubumda Senden sonrasından,evlilikten bahsetmiş,yorulunca mola verip-çay tavsiye etmiştim ya;çay yaptın ve içtin,değil mi?Malum,Hazan mevsiminin başlangıcındayız,hüzünler patlar şimdi gönüllerde,dudağa düşer yazı olarak,kulağa düşer türkü olarak,iç'e düşer sızı olarak.
Vurur beni Hazan'da;ne var-ne yok geçmişim,
Gün doğumu diriltmez-gün batarken yanarım.
Böyle her Hazan'da ben gidenleri anarım,
Eylüllerde sarhoş bir mutluluğu seçmişim.
Dışarda asi bir rüzgar esiyor,şaha kalkmış at gibi kükrüyor,ağaçlara çığlıklar attırıyor.Bu asiliğin derinlerinde gizli ve yalnızca yaralı yüreklere dokunup-varlığını hissettiren bir hüzün-bir korku duygusu var.Bedenimi dövüp-yalayıp geçerken,yarınlara sarkan hüzün,"bir taraftanda" korkularımı uyardı;iki kızım var demiştim ya Nihan,hüznümde,korkumda onlarla ilişkili;ya,diyorum;evlenip gittiklerini görürsem...ya,mutsuz olurlarsa...nasıl ağır bir hüzün dolu gideceklerini düşünmek,nasıl altında ezen bir düşünce;mutsuz olabilecekleri ihtimali...ya,onların o günlerini göremeden ölmüş olmak;korkunun anlatımsız hali.Esen rüzgar mı,korkularım-vehimlerim mi acaba?Yaşadığım karışık,kimine göre boş,kimine göre zevki alınarak yaşanan hayatın yarınlardaki belirsizliklerinin bugün ki ağırlığı,rüzgar olup esiyor dışarda.Dövüyor,acıtıyor,eziyor.Kızlarımı çok seviyorum Nihan,onlar;bana verilmiş benzersiz nimetler.Ne şükürlerini,ne hamdlerini edebiliyorum.Onların babası olmam duygusu bana;aç bir bebeğin anne memesine "yapıştığında" aldığı mutluluğu-anne kucağında duyduğu güveni veriyor.Büyük kızım Rüveyda,hem güzel,nazik,nefis-hem okumayı seviyor."Biliyor musun" Nihan özellikle kızlarımın, şuurlu birer hanım-hanımcık kişiler olacağı kadar,bir saz-enstrüman çalabilmelerini öyle çok isterim ki!..Ailemle konuşmaktan aciz ben-yazarak kendimi ifade edebildiğimi sanıyorum.Bunu,bir sazla yapabilmeyi/üfleyerek yada parmak uçlarımla telleri dillendirmeyi ne çok isterdim!Kızlarımda bu beceri-sanat olsun isterim.Olur mu?hayır!Zira, "Ney " çalmak",saz çalmak" deyince "bizimkiler" sadece çalma'yı anlıyorlar gibi bir halleri var.Saz çalmak şeytan işi diye inananlar/inandırılanlar-içlerindeki şeytanı böylece gizlediklerini mi sanıyorlar,kendilerini mi kandırıyorlar acaba?
Rüveyda'mla ilgili ve adeta başımı "göğe erdiren" bir anımı anlatayım;
Rüveyda,kız imam-hatip ortaokulu ikinci sınıftaydı.Sınıf öğretmeni,öğrencilerin ailelerini davet etmişti;hem yeniden tanışmak,hem durumu istişare etmek için.Tanışma sırası bana geldiğinde "Merve Rüveyda" der-demez ceketinin önünü ilikledi ve halini "düzeltti." Ben de,diğer veliler de şaşırdık."Merve Rüveyda ile konuşur-görüşürken kendimi-kendime çeki-,düzen vermek zorunda hissediyorum.25 yıllık öğretmenlik hayatımda bu efendilikte bir öğrenciyle ilk defa karşılaşıyorum."dedi.Başım "bulutların üstüne çıktı." Belki;"Abartmıştır" diyebilirsin ama,abartmadı.Yaşından büyük aklı ve algılamı,okuduklarını aşkın bilgisi,yetiştiği ortamı aşkın ahlakı var.İmam-hatibi liseye geçişte bıraktı Rüveyda.Gerekcelerinden ağırlıklı olanı "okul adıyla uygun değil.Öğrenciler-okudukları okuldan,okulun çağrıştırdığı anlamdan uzaklar,ciddiyetsiz ve cıvıklar."Şimdi,dışardan-açık lise okuyor.Davranışından dolayı hiç bir yorumda bulunmadım.Bir kez daha ve görüşlerimiz aynı olan yüz babadan doksan sekizinin itiraz edeceğini düşündüğüm bir konuda da yorum yapmadım,itiraz ve telkinde bulunmadım;
Hanım bir gün " Rüveyda çarşaf giymek istiyor ama senden biraz korkuyor-çekiniyor." dedi.Yanına vardım "Kızım,tercih senin!" dedim."İnancımızın tavsiyesi-sınırları dışında olmamak/sınırları içe doğru kapatmamak şartıyla...seçim senin.İster pardesü,tunik,bol etek..."
Birde,ufaklığım var;korkularımın odak noktasında duran;Amine Hafsa.Elli yaşımdan bir ay aldığımda dünyaya geldi ve bazan düşünüyorum;gelirken bir miktar gençlik,biraz umut,biraz tutunma inadı getirdi.Akşama kadar çalıştıktan sonra,eve dönünce kapıda karşılayanın Amine olacağını bilmek,öyle olacağını düşünmek içimde bir mutluluk dalgası çoşturuyor.25 yıllık "evli"lik hayatımda hanım-Amine kadar karşılamamıştır.Ha,kızıma minnette duyuyorum bu durumda;" dışarı çıkar beni" demek olan bu kapıda karşılamanın bende ki karşılığı;evde değerliyim,duygusu.
Nihan,
Yaşadığım yıllara ömür mü demeliyim,bir kişinin ömrüne sıkıştırılmış bireysel bir anarşi mi...kararsızım.Herkesin yaşadığı kendine ilginç,zor,dayanılmazdır/benim ki;bilenler için de öyledir.Öncelikle,daha öncede bahsetmiştim;ebeveyn şefkati,sevgisi,dostluğu eksikti-tüm zamanlarda hissedilecek ve tüm zamanlara şekil verecek kadar.Annenin sarılıp "yavrum!" demesi nasıl bir duygu oluşturur bilmedim.Babanın,saygı duyduran otoritesini,güven veren gölgesini bilmedim.Hatta "şöyle anlatılır-anlaşılır kılayım" 2015'te olacak,bir trafik kazası yaşadık.Amasya-Ilıca'da,aracımız iki kez dik-iki kez yanlamasına takla attı,hurdaya çıktı.Ablam,ön camdan fırladı,hastahaneye yoğun bakıma kaldırıldı.Babamlar aradıklarında "araba bozuldu,tamircideyiz." dedik defalarca."Kaza yaptık!" dersek panik olurlar diye "kaza yaptık" bahanesine sığındık.Gece 24.00'te eve gelince gördük ki;" kaza yaptık!" desekte zerre değişecek bir davranış yokmuş.Ne dedi babam düşünemez ve inanamazsın "Ölmediniz ya!" "Geçmiş olsun!" demedi Nihan.Bu davranış o güne-olaya has bir davranış değildi-genel bir davranıştı.
Evlilik,çocuklar,çok sevdiğim bir iş,iş yerlerimde özerk halim,patronlarla kavgalı çalışma hayatım,iki intihar kalkışması,inandığımla yaşadığım arasındaki uçurum-o uçurumda zemini olmayan düşüşüm,basit olaylardan duyduğum mutluluklarım,basit olaylarda kahroluşlarım,seyretmekten hazzın zirvelerine çıktığım yüz'e-bakmaya imtina eder oluşum,duyduğumda sevdiğim türküleri hatırladığım sesi-duymaktan korkar oluşum...bunlar "normal bir hayat" mıdır?Bir ömrü dolduran anarşi değil midir Nihan?"Her kaos-anarşi merkezinde bir düzen bulundurur."derler.Anarşinin işgalindeki ömrümün devamı,merkezdeki o mücessem olmayan düzen olmalı.Bazan,kalbi bir kabulle baktığımda oluyor ömrüme,kalbi şükrettiğim.Gerçi,"hiç isyan etmedim!" diyeceğim/soracaksın "intihar etmek şükür müdür?" değil elbette.İntihar;"yerli-yerinde" bir aklın,inanmış bir insanın yapacağı bir eylem değil.İslam'a nispet etmeksizin, intihar;tüm inandıklarını,inançlarını,sevdiklerini,güvendiklerini,kişiliğini kaybetmiş kişilerin....yollarının bittiği yerdir ve dönüş de kalmamıştır.İntihar,bitişe nokta koymaktır.Aklın,kalbin hiç bir işlevinin kalmadığı andır.Evet,intihar,bir andır hatta,an'ın bile uzun olduğu bir an! O an'ı atlattığında-uzattığında/mesela,saniyeye çıkardığında eylem gerçekleşmiyor-hayat süreci kaldığı yerden "devam!" diyor.
Nihan,Dost,Eksiklik,
Satırlarım kap-karanlık oldu değil mi?Ben,o karanlıkları yaşadım.Ömür tuvalimde karanlık desenler hakimdir.Bu resmi ben mi seçip-yaptım,ben bu resme mi layıktım/bu resim kaderim miydi? bilmiyorum.Bugün "yaşıyorum işte!"
Şimdi ne yapalım biliyor musun?Yorulduk,birer Türk kahvesi yapalım,orta şekerli içerim ben.Gökyüzünde pırıl-pırıl bir ay var.Kahvemizi yudumlarken aynı anda/mesela bu andan on beş dakika sonra ay'a bakalım.Hani,demiştin ya "gece saat 8'de aya bak/gözlerimiz birleşsin/yeter!" Kahvemizi yudumlayalım ve ay'a bakalım/birleşip/birleşmemesi gözlerin meselesi olsun.
Hayırlı gecen/gecelerin olsun.Murteza'ya,Yağmur'a,Neslihan'a ve torunun Fatıma Zehra hanımefendiye selamlar.
Kahveni hazırla ve aya bak!
NİHAN'A MEKTUPLAR-8. 05/09/2019
Nihan,DOSTUM,
Şiir yüklü bir kalple yürüyorum fecrden önce ve gecenin sonuna doğru-uyuyamadım,kalktım ve işe gidiyorum."İçimden" şiirler geçiyor kıtalar halinde,dudağımda,sessizlikten az beri bir fısıltı halinde-yere düşemeden hafif esintiye kapılıp kayboluyorlar.Yere düşebilseler belki büyüyecekler-kapıldıkları esintiyle yok olup gidiyorlar.Kimi kelimeler-mısralarım hep hissettiğim "kimsesiz"liğimi hatırlatıp canımı yakarken-kimi mısralarımla dışımdaki karanlık içime korku olup doluyor;
" Ya bu yolun sonunu getirmeden bitersem?.."
Korkuyorum bu mısra ile.Küçük kızım geliyor gözüm önüne,ben bitersem;O'nu sevemezsem,kucaklayıp gezdiremezsem,yutarcasına öpemezsem....akşam eve gidemezsem?...Belki,hissetmez bile ama ben,aklımdan bu mısra geçip-dudağımdan bir inilti olarak esintiye karışırken "ölüyorum!" Sonra,küçük oğlum vuruyor içimden;
"Unutursunuz elbet,sizden çekip gidersem."
Unuturlar mı?Bilemem.Az hatırlayacakları kesin ve bu doğal.Unutulacak kadar "kötü" bir baba olmadığıma inanıyorum-ve,hep hatırda kalacak bir baba olmadığıma!..Babamdan ilerdeyim evlat sevgisinde/hemde çok.Evladım benden fazla olsun dilerim.Sevgi,şartı-şurtu olan bir duyuş değil ki;şartları artırarak artırasın duyguların miktarını.
Çocuklarımla arkadaşlık bağım olsun çabasındayım;dostlukta sonlanacak arkadaşlık.Becerebildiğim konusunda "şiddetli şüphe"lerim var.Sanırım,bende,itici-sevimli olmayan-belki samimiyeti şüpheli " bir haller" var.Aniden gelen sevme,sarılma nöbetsi duygularımı bile uygularken çocuklar biraz soğukluk hissi yayıyorlar-öyle davranıyorlar.Ben mi öyle hissediyorum acaba?
Nihan,Dide-i Nurum,
Bir önceki mektubumda Senden sonrasından,evlilikten bahsetmiş,yorulunca mola verip-çay tavsiye etmiştim ya;çay yaptın ve içtin,değil mi?Malum,Hazan mevsiminin başlangıcındayız,hüzünler patlar şimdi gönüllerde,dudağa düşer yazı olarak,kulağa düşer türkü olarak,iç'e düşer sızı olarak.
Vurur beni Hazan'da;ne var-ne yok geçmişim,
Gün doğumu diriltmez-gün batarken yanarım.
Böyle her Hazan'da ben gidenleri anarım,
Eylüllerde sarhoş bir mutluluğu seçmişim.
Dışarda asi bir rüzgar esiyor,şaha kalkmış at gibi kükrüyor,ağaçlara çığlıklar attırıyor.Bu asiliğin derinlerinde gizli ve yalnızca yaralı yüreklere dokunup-varlığını hissettiren bir hüzün-bir korku duygusu var.Bedenimi dövüp-yalayıp geçerken,yarınlara sarkan hüzün,"bir taraftanda" korkularımı uyardı;iki kızım var demiştim ya Nihan,hüznümde,korkumda onlarla ilişkili;ya,diyorum;evlenip gittiklerini görürsem...ya,mutsuz olurlarsa...nasıl ağır bir hüzün dolu gideceklerini düşünmek,nasıl altında ezen bir düşünce;mutsuz olabilecekleri ihtimali...ya,onların o günlerini göremeden ölmüş olmak;korkunun anlatımsız hali.Esen rüzgar mı,korkularım-vehimlerim mi acaba?Yaşadığım karışık,kimine göre boş,kimine göre zevki alınarak yaşanan hayatın yarınlardaki belirsizliklerinin bugün ki ağırlığı,rüzgar olup esiyor dışarda.Dövüyor,acıtıyor,eziyor.Kızlarımı çok seviyorum Nihan,onlar;bana verilmiş benzersiz nimetler.Ne şükürlerini,ne hamdlerini edebiliyorum.Onların babası olmam duygusu bana;aç bir bebeğin anne memesine "yapıştığında" aldığı mutluluğu-anne kucağında duyduğu güveni veriyor.Büyük kızım Rüveyda,hem güzel,nazik,nefis-hem okumayı seviyor."Biliyor musun" Nihan özellikle kızlarımın, şuurlu birer hanım-hanımcık kişiler olacağı kadar,bir saz-enstrüman çalabilmelerini öyle çok isterim ki!..Ailemle konuşmaktan aciz ben-yazarak kendimi ifade edebildiğimi sanıyorum.Bunu,bir sazla yapabilmeyi/üfleyerek yada parmak uçlarımla telleri dillendirmeyi ne çok isterdim!Kızlarımda bu beceri-sanat olsun isterim.Olur mu?hayır!Zira, "Ney " çalmak",saz çalmak" deyince "bizimkiler" sadece çalma'yı anlıyorlar gibi bir halleri var.Saz çalmak şeytan işi diye inananlar/inandırılanlar-içlerindeki şeytanı böylece gizlediklerini mi sanıyorlar,kendilerini mi kandırıyorlar acaba?
Rüveyda'mla ilgili ve adeta başımı "göğe erdiren" bir anımı anlatayım;
Rüveyda,kız imam-hatip ortaokulu ikinci sınıftaydı.Sınıf öğretmeni,öğrencilerin ailelerini davet etmişti;hem yeniden tanışmak,hem durumu istişare etmek için.Tanışma sırası bana geldiğinde "Merve Rüveyda" der-demez ceketinin önünü ilikledi ve halini "düzeltti." Ben de,diğer veliler de şaşırdık."Merve Rüveyda ile konuşur-görüşürken kendimi-kendime çeki-,düzen vermek zorunda hissediyorum.25 yıllık öğretmenlik hayatımda bu efendilikte bir öğrenciyle ilk defa karşılaşıyorum."dedi.Başım "bulutların üstüne çıktı." Belki;"Abartmıştır" diyebilirsin ama,abartmadı.Yaşından büyük aklı ve algılamı,okuduklarını aşkın bilgisi,yetiştiği ortamı aşkın ahlakı var.İmam-hatibi liseye geçişte bıraktı Rüveyda.Gerekcelerinden ağırlıklı olanı "okul adıyla uygun değil.Öğrenciler-okudukları okuldan,okulun çağrıştırdığı anlamdan uzaklar,ciddiyetsiz ve cıvıklar."Şimdi,dışardan-açık lise okuyor.Davranışından dolayı hiç bir yorumda bulunmadım.Bir kez daha ve görüşlerimiz aynı olan yüz babadan doksan sekizinin itiraz edeceğini düşündüğüm bir konuda da yorum yapmadım,itiraz ve telkinde bulunmadım;
Hanım bir gün " Rüveyda çarşaf giymek istiyor ama senden biraz korkuyor-çekiniyor." dedi.Yanına vardım "Kızım,tercih senin!" dedim."İnancımızın tavsiyesi-sınırları dışında olmamak/sınırları içe doğru kapatmamak şartıyla...seçim senin.İster pardesü,tunik,bol etek..."
Birde,ufaklığım var;korkularımın odak noktasında duran;Amine Hafsa.Elli yaşımdan bir ay aldığımda dünyaya geldi ve bazan düşünüyorum;gelirken bir miktar gençlik,biraz umut,biraz tutunma inadı getirdi.Akşama kadar çalıştıktan sonra,eve dönünce kapıda karşılayanın Amine olacağını bilmek,öyle olacağını düşünmek içimde bir mutluluk dalgası çoşturuyor.25 yıllık "evli"lik hayatımda hanım-Amine kadar karşılamamıştır.Ha,kızıma minnette duyuyorum bu durumda;" dışarı çıkar beni" demek olan bu kapıda karşılamanın bende ki karşılığı;evde değerliyim,duygusu.
Nihan,
Yaşadığım yıllara ömür mü demeliyim,bir kişinin ömrüne sıkıştırılmış bireysel bir anarşi mi...kararsızım.Herkesin yaşadığı kendine ilginç,zor,dayanılmazdır/benim ki;bilenler için de öyledir.Öncelikle,daha öncede bahsetmiştim;ebeveyn şefkati,sevgisi,dostluğu eksikti-tüm zamanlarda hissedilecek ve tüm zamanlara şekil verecek kadar.Annenin sarılıp "yavrum!" demesi nasıl bir duygu oluşturur bilmedim.Babanın,saygı duyduran otoritesini,güven veren gölgesini bilmedim.Hatta "şöyle anlatılır-anlaşılır kılayım" 2015'te olacak,bir trafik kazası yaşadık.Amasya-Ilıca'da,aracımız iki kez dik-iki kez yanlamasına takla attı,hurdaya çıktı.Ablam,ön camdan fırladı,hastahaneye yoğun bakıma kaldırıldı.Babamlar aradıklarında "araba bozuldu,tamircideyiz." dedik defalarca."Kaza yaptık!" dersek panik olurlar diye "kaza yaptık" bahanesine sığındık.Gece 24.00'te eve gelince gördük ki;" kaza yaptık!" desekte zerre değişecek bir davranış yokmuş.Ne dedi babam düşünemez ve inanamazsın "Ölmediniz ya!" "Geçmiş olsun!" demedi Nihan.Bu davranış o güne-olaya has bir davranış değildi-genel bir davranıştı.
Evlilik,çocuklar,çok sevdiğim bir iş,iş yerlerimde özerk halim,patronlarla kavgalı çalışma hayatım,iki intihar kalkışması,inandığımla yaşadığım arasındaki uçurum-o uçurumda zemini olmayan düşüşüm,basit olaylardan duyduğum mutluluklarım,basit olaylarda kahroluşlarım,seyretmekten hazzın zirvelerine çıktığım yüz'e-bakmaya imtina eder oluşum,duyduğumda sevdiğim türküleri hatırladığım sesi-duymaktan korkar oluşum...bunlar "normal bir hayat" mıdır?Bir ömrü dolduran anarşi değil midir Nihan?"Her kaos-anarşi merkezinde bir düzen bulundurur."derler.Anarşinin işgalindeki ömrümün devamı,merkezdeki o mücessem olmayan düzen olmalı.Bazan,kalbi bir kabulle baktığımda oluyor ömrüme,kalbi şükrettiğim.Gerçi,"hiç isyan etmedim!" diyeceğim/soracaksın "intihar etmek şükür müdür?" değil elbette.İntihar;"yerli-yerinde" bir aklın,inanmış bir insanın yapacağı bir eylem değil.İslam'a nispet etmeksizin, intihar;tüm inandıklarını,inançlarını,sevdiklerini,güvendiklerini,kişiliğini kaybetmiş kişilerin....yollarının bittiği yerdir ve dönüş de kalmamıştır.İntihar,bitişe nokta koymaktır.Aklın,kalbin hiç bir işlevinin kalmadığı andır.Evet,intihar,bir andır hatta,an'ın bile uzun olduğu bir an! O an'ı atlattığında-uzattığında/mesela,saniyeye çıkardığında eylem gerçekleşmiyor-hayat süreci kaldığı yerden "devam!" diyor.
Nihan,Dost,Eksiklik,
Satırlarım kap-karanlık oldu değil mi?Ben,o karanlıkları yaşadım.Ömür tuvalimde karanlık desenler hakimdir.Bu resmi ben mi seçip-yaptım,ben bu resme mi layıktım/bu resim kaderim miydi? bilmiyorum.Bugün "yaşıyorum işte!"
Şimdi ne yapalım biliyor musun?Yorulduk,birer Türk kahvesi yapalım,orta şekerli içerim ben.Gökyüzünde pırıl-pırıl bir ay var.Kahvemizi yudumlarken aynı anda/mesela bu andan on beş dakika sonra ay'a bakalım.Hani,demiştin ya "gece saat 8'de aya bak/gözlerimiz birleşsin/yeter!" Kahvemizi yudumlayalım ve ay'a bakalım/birleşip/birleşmemesi gözlerin meselesi olsun.
Hayırlı gecen/gecelerin olsun.Murteza'ya,Yağmur'a,Neslihan'a ve torunun Fatıma Zehra hanımefendiye selamlar.
Kahveni hazırla ve aya bak!
Yorumlar
Yorum Gönder