Evlatla sohbet-2

       Evlat,sohbetmize devam edelim.Önce,senin ana unsur olduğun iki hatıratımla başlayayım;
       1-1996,doğumundan yirmi gün sonra annenle köye gittiniz,ben kaldım.Ümraniye Tepeüstü'nden sizi otobüse bindirdim ve eve döndüm.Eve girdim,oturdum ve bir boşlukta düşmeye başladım;sonsuz,çıkıntılara çarparak bir düşüş.Canım yanıyor,beynim zonkluyor,kalbim sıkışıyor,aldığım nefes ciğerlerimi patlatıyor.Yokluktan bir el uzanıp boğazımı sıkıyor.Dört taraftan duvarlar mengeneye alıyor vücudumu.Meğer,ev seninle güzelleşiyor,şenleniyor,yaşanılır oluyormuş.
       "Bir türkü açayım," dedim "belki ferahlarım.Düşüşüm durur,duvarlar geri çekilir." Açtım radyoyu,Esat KABAKLI "Seni vuran eller kırılsın oğul!" diyor.Ağladım,belki saatletce.Koparıp yollara koyduğum parçam damla damla akıyordu,aralıksız,sağanak damlalar.
       2-Altıncı katta sulama yapıyorum,on gün kadar önce.Çalışırken radyoya "kulak veriyorum." Saatbaşı haberi;"Kars'ta iki asker şakalaşırken silahın ateş alması sonucu bir asker öldü.""Burda" haber ve dünya duruyor.Hep aynı kelimeler yankılanıyor kafatasım içinde;"Kars'ta....silahın ateş alması...asker öldü."Göğsüm daralıyor eşzamanlı,boğazım sıkılıyor-nefes alamıyorum,gözlerimden boşalan-seddini yıkmış bir göl...Canım yanyor-etrafını yakarak çıkıyor."Kars...ölen asker..."Sen,Kars/Sen Kars'ta asker,yanlışlıkla ölen asker..."Allah'ım...Allah'ım..."sadece bu güzel isim ve bu isme sığınma.
       Telefonu aşağıda bırakmıştım oğul,indim,yarım saat sonra ancak aşağıya.Yarım saatte akan gözyaşları yumuşattı kas-katı kesilen vücudumu,ancak öyle yerimden kalkıp aşağı indim.Telefona bakamıyorum "bu defa." "Ya,Kars'tan arama olmuşsa?" Kâinatını gölgeleyen bir korku üzerimde "Ya Kars'tan aranmışsam?" Titreyen elime aldım telefonu,ekranı açtım;aranma yok.Karakoldan aranmamışım.Mesaj "attım." "Bu defa" yine sıkıntı "ya o çocuğun ailesi?..Allah'ım sabır,sabır!" Epeyce sonra tarafından aranınca da o ölen çocuk ve ailesi için ağladım evlat.
       Evet evlat,bu iki hatıratım da acının her rengiyle,en yoğun yaşadığım anları taşırlar.Sen,benim ilk'imsin.İlk sevdiğim,ilk göz ağrım,ilk ayrılan parçam.Benden kopan bir parça yürek,benden ayrılan bir hayat,benden olan bir can.İlk sevdamsın;senden öncesi muhayyelmiş.İlk bağımsın;senden önceki bağlar pamuk lifiymiş.İlk anlamımmışsın;sen,gözümden kalbim sıkışarak eksikliğini duyarak ağladığım ilksin
       Oğul,"bugün" terhisi yaklaşan askerimsin.İnşaAllah,tüm askerimiz sap-salim kavuşur ailesine
       Oğul,iyi bir baba olabildim mi bilmiyorum "açıkcası" sanmıyorumda ama,kötü bir baba olduğumu da sanmıyorum.Eh,"ortalarda bir yerde" bir baba olmuşumdur herhalde.Yaşamının bana bağlı olduğu kısmında vasat bir hayat yaşamını sağlamışımdır belki."Aç-açık" bırakmadım biliyorum.Özellikle annenin iteklemesiyle bedensel ihtiyaçlarının haricinde ki manevi ihtiyaçlarını da karşılamak çabasında oldum/olduk.
       Ben,hayatının bir kısmını Yılkı atları gibi yaşamış,aile ve toplum bağlarının altında ezilmek yada rötuşlanmak/kalıba girmek ameliyesini pek kabul etmemiş biriyim.Babam,ben ve senin zamanın üçlemesinden bunun için bahsettim ilk sohbette.İçinde olduğum/uz toplum;evimiz,ailemiz,akraba-komşumuz,köyümüz...ölçülerimizin uymadığı birlikteliklerdş,hâlâ öyle.Din'den bahsetmiştim;din,toplumda ki birey sayısınca çok.
       İnanç;ruhun/amel;bedenin elbisesidir oğul.Müstakıym olmayan inançlar giydirdiğimiz ruhlarımızı kapsayan/yanlış amelli bedenlerimiz çapraşık-çelişkili bir sürüncemede tükenip gidiyor.Kendi çelişkilerimizi hayat biçimi olarak aktarıyoruz ardıllarımıza.Bu aktarılmadan kendimi kurtarmak için "durmadan" kaçtım,bazan SUÇ İŞLEYEREK, bazan suç "yaratarak." Bazan köye,bazan köyden.
       Oğul,ilk kaçışım okuldandı;sıkıyordu o kalıp.Yatılılık güzeldi fakat,beni/benim ilgi alanımı aşıyordu öğretilenler.Matematik,yahudilerden bile fazla "huylandığım" bir alandı ve başımın belasıydı.Okuyordum,"deli gibi" okuyordum ve hiç bir yerde a+b:c= diye bir işlem çıkmıyordu karşıma.x ile y'nin çarpımının sonucu benim öğrenme isteğimi çarpıp dağıtıyordu.Ve,lise-2'ye geçişte okuldan kaçtım.Bu,sonsuzluk atfettiğim bozkırlara,dumanlı-sisli çimenliklere doğru,kurtların,çakalların dünyasına "merhaba!" deyişimdi/at,gem'ini terkediyordu.
       Yılkı Atları'nı bilir misin oğul?Onlar;"işi bitince bozkırlara bırakılan/azad edilen" atlardır.Onlar,o bırakılanlanla birlikte, bırakılanlardan çoğalanlardır.Özgürlüğün görsel halidirler.Uyumsuzdurlar,yabanidirler.Kişnediklerinde;çevre hayatlar/hayvanat saygıyı görev bilirler,şaha kalktıklarında bozkırların otoritesince görünürler.Oynaştıklarında,etraf onlarla elele tutuşur.Yılkı Atları;içimde ki sonsuzluğun durmadan koşan-koştukca nefesleri dünyamı ısıtan düşüncelerimin dışıma taşan cisimleşmiş halleridir.
       Oğul,"dün ki" ilk'lerimi barındıran sen bir kez daha ilk'im olacaksın;kendi özgünlüğüne yola çıkacaksın.Benimle olan bağların "gevşeyecek"/otorite paylaşımı,bağımsız bir otorite oluşa doğru yol alacak.Sen,artık kendi dünyanı/kendi varoluşunu biçimlendireceksin.Bizle başkayan yolculuuğun bizden aralanarak,bazan bize yüzünü-bazan sırtını dönerek devam edecek.Varsa benden aldığın birşey,ona birşey/lerde sen katacak,kendi yaşam formunu oluşturacaksın.Kendi bozkırlarında,kendi sesinle kişneyeceksin,ayakların üzerinde şaha kalkacaksın.
       İsterim ki;asgari benim kadar ruhuna İslam elbisesi giydir.En ama en az benim kadar vücudunu amel elbisesiyle ört!Zira ben,amel elbisesini hep " yırtık-pırtık/açık-saçık"giydim.Eğer bencileyin olacaksa amellerin,benden geri kalmışsın/eksik kalmışsın demektir.Ruhunu ne kadar sağlam ve sahih giydirirsen,vücudunu o kadar dünyanın esir etmesinden korursun.Benden,kötü oluşlarımda uzaklaş/yolunu açık tut.
       Hani,bir gün seninle konuşmuştul.Daha doğrusu ben konuşmuştum,tavsiyelerde bulunmuştum.Demiştim ki;
       "BİR DOSTUN OLSUN-BİR DOST OL!" Dost;yaşı,kimliği,cinsiyeti,rengi,dili olmayan bir "şeydir!" Herkesle konuşabilirsin evlat,dost'la herhalde "anlaşabilirsin" eksilmeden ve eksiltmeden.Sessizliğin-sesizliği bir  konuşma biçimidir.
       Herkesle dövüşebilirsin dostla,sadece sevişebilirsin.Yokluğu yoktur dostun;üzüntülü anında kalbini,çıkmazında aklını yatıştırır.Yolun karıştığında seni terketmez,zor zamanlarda esenlik olur.Herkesler  düştüğünde seyreder dost,elinden tutar yada seninle düşer.Olur ki;senin söyleyemediğini O duyar-hisseder ve bunu sana öyle bir hissettirir ki"Hele ki varsın!"ı kalbin söyler.Dost,beklentisizdir oğul,beklentisi olan en fazla arkadaş'tır,arkadaş;yazılı olmayan şartları,benlentileri,girdi-çıktıları olan bir ilişki şeklidir.İyi bir arkadaş/iyi pazarlığın yapıldığı bir ilişkinin mamulüdür.
       Oğul,bende en önemli kavramdır Dost!yüklediğim anlamın altında kaldığım bir kavramdır.Anne-baba,eş,kardeş,evlat bile dost kavramından bir derece aşağıdadır.Ha,bu bahsettiklerimden de dost olur-olabilir ve dost olunduğunda eski oluşu geride kalır.Teslim oluş yada teslim alış değildir dost/dostluk;karşılıklı HEMHAL/HEMVÜCUT/HEMDEM olmaktır.Mesafelerin kalkması,BİR OLMUŞ İKİ-ÜÇ'TÜR.Dost,bir veya iki olur belki,üç olabilir fazlası....olmaz oğul.
       Hani,sana "karşı cinsten bir dostun olsun!" demiştim.
       Evlat,toplum olarak ve haklı olarak ve inancımızın fa bir rüknu olarak ;cinsler arası  "hoş karşılanmaz" Cinsiyete dayalı cinsler arası ilişki -temas "anında" cinsellik içeriyor"muş algısına maruz kalır,haklıdır ve haktır-belki!Mesela ben ,sana "katşı cinsten bir dostun olsun!" derim amma;kızımın "karşı cinsten bir dostu(?)" olmasını istemem.Bu bir "boşluk" halidir.Yaşadığımdan gördüğüm odur ki;karşı cinsiyetten biriyle konuşmak,dertleşmek,açılmak...aynı cinsiyetten biriyle olmuyor.Teneffüslerde ki onbeş dakikalık yanyana-sesizce yürümelerdeki/kısacık konuşmalardaki/yazın mektuplaşmalardaki  "o" açılmaları,anlaşabilmel"eri",söylenen-söylenmeyenin ötesini anlayabilme"leri"/algılayabilme"leri" hâlâ bulamadım "o " zamanlardan sonra.Bu bulamama kalan hayatımda düz giden yolda ki bir çukur gibi..."olmadık zamanda" pat diye düşebiliyorsun.Düşmesen bike hep o çukur korkusu,düşerim duygusu...
       Şimdi bir "KEŞKE!.." diyeyim oğul,
       Eşlerimiz,kızlarımız Dostumuz olabilse/dostları olabilsek!
       Eşine DOST olabilmiş,eşi DOSTU olabilmiş "bir " Peygamberin (sav.) modernizmin partner tanımına düşmüş evlilikler yaşayan ümmeti olmak acaip bir eksilme.Eşlerin "dost"ları tarikatleri,cemaatleri,partileri.Aynı evde yaşayıp,aynı duyguları,aynı hayatı yaşayamayan arkadaşların olduğu yerler evlerimiz.Evlerimizde dostluk büyütemiyoruz,dost olmak çabası karşılık bulamıyor.Karı-kocalıkta kalamayınca arkadaşlık tanımı örtüyor gerçekte hayatımızı.Gözler deriden ötesini göremiyor,kulaklar sesten fazlasını duyamıyor,eller tenden derinine ulaşamıyor,diller kulaktan kalbe inemiyor.Bu,arkadaşlıktır.Anne-baba,eş,evlat/ dost olabildiğinde-olduğunda hariçten bir dostun olmaz,aramazsın." KEŞKE"mi şöyle anlamlandırayım oğul;
       Kendine bir dost edin.Dost edinebilirsen Dost'u ol!Ve mümkünse eş'inle bu oluşları yaşamak gayretinde ol.İki Dost'un yaşadığı bir ev,yeryüzüne indirilmiş/kurulmuş bir cennettir.
       Oğul,
       Üçüncü sohbette buluşalım mı?İnşaAllah!
       Buluşalım evlat,"söyleyeceklerim var.Biraz daha dinleyeceklerin."

Yorumlar